Nasihatlerden

Rahle

Allah Teâlâ'nın, kulu şükrüne muvaffak kılması da yine şükrü gerektiren bir nimettir. Böylece her şükre bir şükür lazım gelir.

RAHLE

Peygamberimiz nasıl selam verirdi?

“Resûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v) selam vermeyi severler ve her yerde selamı önce kendileri verirlerdi. Değerli şahsiyetlerine selam verilse misliyle veya daha fazlasıyla karşılık verirlerdi. Asla selama karşılığı geciktirmezler, işaretle yetinmezlerdi.

Geceleyin saadetli evlerine girerken uyanıkların duyacağı, uyuyanların da uyanmayacağı şekilde selam verirlerdi. Birinin evini şereflendirecekleri zaman kapı hizasında durmaz, kapının sağ veya sol tarafında durup ‘Allah’ın selamı üzerine olsun’ diyerek izin isterlerdi.”
Hafız İsmail Hakkı Divrikf (rah.), Şemâil-i Şems-i Cihan

Nimete şükür

“Kulun aldığı ve verdiği her nefes, Allah Teâlâ’nın bir nimetidir. Kul, aldığı ve verdiği her nefeste bu nimetin şükrünü yerine getirmek zorundadır. Şükrün en aşağı derecesi, nimetin Allah Teâlâ’dan olduğunu bilmek, O’nun verdiklerine razı olmak, verdiği nimetlerle O’na karşı muhalefet etmemektir. Şükrü tamamlayan şey ise, ne kadar gayret etseler de insanların Allah Teâlâ’nın en küçük bir nimetinin şükrünü bile eda etmekten aciz olduklarını itiraf etmektir.

İlgili Makaleler

Çünkü Allah Teâlâ’nın, kulu şükrüne muvaffak kılması da yine şükrü gerektiren bir nimettir. Böylece her şükre bir şükür lazım gelir. Allah Teâlâ bir kulu dost edindiğinde onun yükünü hafifletir ve yapabildiği az bir şeyle (ibadetle) ondan razı olur. Yapamayacağını ve kendisini zayıf düşüreceğini bildiği şeylerin yükünü de hafifletir.”
İmam Gazâlf (k.s), Minhâcu’l-Âriffn

Ekmeği beğenmeyen adam

Adamın biri davetli olduğu yerde sofraya konan iki ekmeği seçmek için şöyle bir kontrol etti. Bunun üzerine sofradaki arif bir zat şöyle nasihat etti:

-“Bırak! Neden böyle yapıyorsun? Şu beğenmeyip de bıraktığın ve kanaat etmediğin ekmeğin ne zorluklarla bu hâle geldiğini bilmiyor musun? Ustalar ona emek vermişler, birçok zanaatkar onun için çalışmış. Bulutlar onun için su taşımış, su yeryüzünde onu sulamış, toprak onu bitirmiş. Rüzgârlar, hayvanlar ve çok sayıda insan emek vermiş ve nihayet senin önüne gelmiş. Sonra sen kalkmış bunu beğenmiyorsun. Kanaat etmeyip başkasını arıyorsun.”
Ebû Tâlib el-Mekkf (k.s), Kûtu’l-Kulûb

Kanaatsiz kedi

Şeyh Sâdi Şirâzi hazretleri Bostan’da anlatıyor:
“Yaşlı bir kadının evinde bir kedi vardı. O ihtiyar kadın fakir olduğundan ve çok zor geçindiğinden evindeki kedi de bir şeyler bulup yiyemiyordu.

Kedi canından bezdi, usandı, iyi beslenmek için koşa koşa padişahın misafirhanesine gitti. Fakat hükümdarın köleleri kediyi oka tuttular. Zavallı kedi can havliyle vücudundan kanlar akar vaziyette koşa koşa gidiyor ve şöyle diyordu:
-“Şu okçunun elinden bir kurtulabilsem, kocakarının viranesinden bir daha ayrılmazdım.”

Azizim! Bal, iğnenin acısına değmez. Ey iyisi kendi pekmezine kanaat etmektir. Kısmetine razı olmayandan Allah razı olmaz.”

Sapasağlam bir tutamak gibi

Şah-ı Nakşibend hazretleri bir sohbetinde müritlerine şöyle demiştir:
“Yolumuz, ender bulunan bir yoldur. Kopmaz sapasağlam bir tutamak gibidir. Bu yol, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) sünnetine dört elle sarılmak ve ashâb-ı kiramın yolunu takip etmek esaslarına dayanır. Ben bu hakikate yolun başında olsun sonunda olsun hep Allah Teâlâ’nın lütuf ve ihsanıyla ulaşmışımdır.

Bu yolda Allah Teâlâ’nın kereminden başka bir güzellik görmedim. Sünnete uymak en büyük ameldir. Bu yolda, az bir amelle bile Allah Teâlâ’nın yardımı sayesinde büyük bereketler ve manevi fetihler nasip olur.”
Ahmed b. ibrahim b. Allan es-Sıddık, Şah-ı Nakşibend Hayâtuhu ve Menâkıbuhu

Nedir?

Tasavvuf yolu için ne gerekir?
Tasavvuf yolunda ilerlemek isteyen kimsenin şunları yapması gerekir:
Öncelikle ehl-i sünnetin görüşlerine uygun olarak itikadını düzeltmeli,
Fıkıh hükümlerini (ilmihal bilgilerini) öğrenmeli,
Sonra öğrendiği bilginin gerektirdiği şekilde amel etmeli.
Bütün bunları yerine getirdikten sonra tüm vakitlerini Allah Teâlâ’yı zikir ile geçirmelidir. Bu zikri de, kâmil bir mürşitten almış olması şarttır. Çünkü eksik olan, ehil olmayan kimse kemâle erdiremez.”
İmâm-ı Rabbani (k.s), Mektûbât, 2/84.

Ali SÖZER
Rahle – Mostar Dergisi

Antika ve Porselen Tamiri | Antika Hastanesi

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu