Anasayfa Nasihatlerden Azad yokuşunda bir Veli

Azad yokuşunda bir Veli

tarafından Nasihatler.Com
3 dakika Okuma süresi
A+A-
Orjinale Dön
Azad yokuşunda bir Veli: Mahmud Hüdayi Hazretleri

Üsküdar.. Azad Yokuşu.. Ve Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri (k.s)
Osmanlı Devletinin payitahtında kurduğu dergah ile Allah’ın feyiz ve rahmetini saadetli ömürlerinden müminlerin gönlüne yansıtan büyük velilerden Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri (k.s) yaşadığı dönemde fakir, zengin birçok insanın ve padişahların irşat halkasında bulunmak arzusunda olduğu muhabbet deryası bir zat olmuştur.

III. Murat Han, III. Mehmet Han, I. Ahmet Han, II. Osman ve IV. Murat Han Üsküdar’daki Hüdayi kapısından her daim edep ve hürmetle istişare rica etmiş, dua beklemişlerdir. Belirli günlerde Mihrimah Sultan ve Sultan Ahmet Camilerinde halka vaaz ve nasihat buyuran Aziz Mahmud Hüdayi (k.s) himmet ve sohbetlerini hiçbir zaman esirgememişlerdir.

SULTAN’IN RÜYASI

Osmanlı tahtında Sultan I. Ahmet’in bulunduğu günler yaşanıyordur. Bir sabah sultan, sarayda bulunan ulemanın toplanmasını ister. Hazır edilen ilim meclisindeki derin sessizlik Sultan Ahmet’in davudi sesiyle dağılır.

-“Dün gece bir rüya gördük ki dehşetliydi. Şu zamanda cihadımıza mukavemet eden Nemçe (Avusturya) kralı ile güreş tutmakta idik ve biz sırt üstü toprağa düştük. Bu rüyayı tabir için ne buyurursunuz?”

Saray uleması “Aramızda kim bu rüyayı yorumlayabilir ki?” dercesine birbirlerine bakarlar. Birkaçı bir şeyler anlatır ancak padişahın gönlü yapılan yorumlardan tatmin olmaz. Ne var ki hazır bulunan alimler içinde kimsenin ilmi bu rüyayı tabire yetmez. İçlerinden biri:

-“Devletlim…” deyince gözler bu sesin sahibine çevrilir. Dikkatleri üzerine çeken kişi samimiyetle devam eder konuşmaya:

-“Sultanım. Bu rüyanızı, bu mecliste eksiksiz bir hal ile tabir edecek kadar ilim sahibi olan bir kimse yoktur. Ancak size bu rüyanın tabirini yapacak olan bir alimi tavsiye edebiliriz. Bu rüyayı Üsküdar’daki Hazreti Hüdayi den (k.s) başkası tabir edemez. Vesselam.”

Sultanın rüyası derhal bir mektuba dökülür, mühürlenir ve bir haberci ile Üsküdar’a, Hüdayi Dergahı’na gönderilir. Haberci dergahın bitişiğindeki hane-i saadetin kapısını çalar çalmaz Hüdayi Hazretleri (k.s) bizzat kendileri kapıyı açar ve habercinin selamını aldıktan sonra;

-“Sultanımızın mektubunun cevabıdır.” diyerek elinde tuttuğu mektubu haberciye uzatırlar.

Hayrete düşen ulak edeplice mektubu alır, öpüp başına koyar ve dua talebiyle velinin huzurundan ayrılır. Saraya döndüğünde olup biteni heyecanla padişaha anlatır. Sultan Ahmet,

-“Demek bizim kelamımız ulaşmadan cevabı yazılmış. Velilerin işi ne hoş.” diyerek mektubu açar. Padişaha gönderilen mektupta hamd ve selamdan sonra şu satırlar yazılmıştır:

-“Allah (c.c) insan vücudunda sırtı, cansız mahlûklarda ise toprağı, en kuvvetli olarak yarattı. İnsanın sırtı ile toprağın birbirlerine değmesi, bu iki kuvvetin bir araya gelmesi demektir. Böylece, devletli padişahımızın arka üstü yere yatması ile bu iki kuvvet birleşmiştir. Dolayısıyla bu rüyadan İslam’ın temsilcisi olan padişahımızın, düşmana karşı zafer kazanacağı anlaşıldı.” Mektubu okuyan Sultan Ahmet kendisine verilen işaretin sevinciyle;

-“İşte gördüğüm rüyanın tabiri budur.” dedi. Sultan, bu tabire karşılık olarak Aziz Mahmud Hüdayi Hazretlerine teslim edilmek üzere bin altın hediye gönderilmesini emretti.

Sultanın kendilerine gönderilen hediyeden habersiz olan hanımı, fakir evlerinin zeminini süpürürken biraz da sitemkar bir hal ile Şeyh Hazretlerine söyleniyordu:

-“Bursa kadılığını bıraktınız. Medrese hocalığından da vazgeçtiniz. Elinizde ne varsa garip ve yoksullara dağıtıyorsunuz ancak Allah (c.c) nasip ederse yakında bir evladımız olacak. Bizim ise evladımızı saracak bir bez parçamız bile yok.”

O sırada kapı çaldı. Bakmak için kapıya giden büyük veli iki çuvala doldurulan altınları getirerek hanımının önüne bıraktı. Mütevekkil bir tebessümle

-“Hatun, Allah (c.c) istediğiniz dünyalığı gönderdi.” buyurdu.

KERAMET BEKLEMEK

Yazılı birçok kıymetli eseri bulunan, tutuşturduğu sayısız hakikat kandiliyle gönüllere girmiş büyük bir veli olan Aziz Mahmud Hüdayi (k.s) sarayda misafir edildiği bir gün, bereketli sohbetlerinden sonra abdest tazelemek istediler. Derhal ibrik ve leğen getirildi. Sultan Ahmet Han mürşidine hürmeten abdest suyunu döküyor, validesi de bir kafesin ardında hazırladığı havlu ile bekliyordu. Hüdayi Hazretlerinin abdest alışını seyreden Valide Sultan’ın kalbinden;

-“Şeyh Hazretlerinin bir kerametini görebilseydim.” diye bir düşünce geçer. Abdestini tamamlayan Hüdayi Hazretleri kafes ardından uzatılan havluya mübarek yüzünü silerken konuşur:

-“Hayret.. Bazı kimseler var ki bizden bir keramet görmek isterler. Osmanlı memalikinin hünkarı abdest suyumuzu döküyor, bir yandan da muhterem valideleri havlumuzu hazırlıyor. Bundan daha büyük keramet mi olur?”

Yazılı birçok kıymetli eseri bulunan, tutuşturduğu sayısız hakikat kandiliyle gönüllere ışık veren Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri 1628 yılında hakiki aleme göçtü.

Türbeleri Üsküdar’da dergahının kurulduğu “Azad Yokuşu” olarak adlandırılan yamaçta bir ziyaretgahtır.

Mostar Dergisi

İlginizi Çekebilir

Bunları da beğenebilirsiniz