Adab-ı S.Abdulhakim el Hüseyni-Minhacü's seniTasavvuf Sohbetleri

Mürid Adabı

Edebi olmayanın seyrüsülükü olmaz. Seyrüsülükü olmayan ise vuslata eremez. Edepli kimse kısa zamanda büyüklerin makamına ulaşır.

        • Mürid, yalnızca şeyhine intisap etmekle ve yolunun doğruluğuna inanmakla yetinmemelidir. Emrettiği veya yasakladığı konularda ihmalkâr davranmamalıdır. “Şeyhimin nazarı, himmeti yeterlidir” dememelidir. Çünkü bu, tarikatı bilmemektir. Bazı sahabiler Resulullah’a (SAV), “Cennette seninle beraber olmak istiyorum” dediğinde Resûlullah (SAV) şöyle buyurmuştur:
          “Çokça namaz kılarak bana yardımcı ol. “

         

      • Hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (SAV) sahabenin yalnızca peygambere güvenmeyip amel etmesi gerektiğini vurgulamıştır. Resûlullah (SAV) başka bir hadis-i şerifte ise şöyle buyurmuştur:
        “Ameliyle geri kalan kimse nesebi ile ilerleyemez. “
      • Mürid, şeyhinin ona dargınlığını kolay ve basit bir şeymiş gibi karşılamamalıdır. Tarikat ehli zatlar şöyle buyurmuştur: “Bir şeyh müridine darıldığında bu durum ona ağır gelip etkilenmez ve çabucak mürşidinin gönlünü almaya çalışmazsa Allah Teâlâ ona gazap eder.”
      • Şeyhi, müridinin isteklerine karşı çıkarsa mürid sabretmelidir. Zira bu, şeyhin müridden sadakat kokusu aldığını gösterir. Şeyh, bu sadakati fark etmeseydi ona karşı olmaz, yabancılara davrandığı gibi onun bu isteğini nezaketle karşılardı. Çünkü mürid, bin defa nefsini öldürmedikçe Allah Teâlâ’nın yolunda ilerleyemez. Zira nefse karşı yapılan her muhalefet bir ölümdür. Nefsin arzuları ise bitmez.

     

    • Mürid, şeyhinin kendisiyle tatlı konuşmasına aldanarak onun yanında en üstün makama geldiğini düşünmemelidir. Çünkü şeyhlerin idare hususunda kullandıkları üsluplardan biri de zayıf olan müridlerine karşı tatlı konuşarak, ihsanda bulunarak ve fazla emir vermeyerek onların kalplerini ısındırmaktır. Bu müridler tarikatta ilerlediklerinde şeyh dilediği gibi davranır; onları azarlayarak uyarabilir, güzel yiyeceklerden ve uykudan da alıkoyabilir.
  • Mürid, şeyhinin yaptığı işlere kalben itiraz etmemelidir. Tevil edebiliyorsa tevil etmelidir. Çünkü şeyh yaptığı işlere müridinden daha hâkimdir. Ayrıca müslümanlara nasihat etme hususunda da ahid sahibidir. Şeyhin hata yaptığı varsayılsa bile müridin şeyhinin emrine göre hareket etmesi daha doğru ve bereketli olur. Böylece Hz. Musa (AS) ve Hz. Hızır’ın (AS) kıssası ile teselli bulmuş olur. İtirazdan doğan mahrumiyetin ilacı yoktur ve giderilmesi de mümkün değildir. İtirazın zararlarından biri ise mürid için feyiz yollarının kapanmasıdır. İmam İbn Hacer el-Heytemî (RA) şöyle buyurmuştur: “Şeyhler için tevil kapısını açan, onların hallerini görmezlikten gelen, işlerini Allah Teâlâ’ya havale eden, kendi nefsiyle ilgilenen ve gücü yettiğince nefsiyle mücâhede eden kimsenin en kısa zamanda maksatlarına ulaşması ve muradına ermesi umulur.”
  • Şeyh birtakım fiillerini kendi makamı ve hali gereği yaptığından mürid, şeyhinin her fiilini, kendisi emretmedikçe yapmamalıdır. Çünkü şeyhin kendi makamı gereği yaptığı bazı fiilleri yolun başındaki mürid için öldürücü bir zehir olabilir, ilaçlar da böyledir. Bazı ilaçlar kimine fayda verirken o ilacın muhatabı olmayan bir başkasını zehirleyebilir.
  • Mürid zâhirî anlamda, ilim ve amelde üstün olsa da şeyhinin halife ve müridlerinden görevlendirdiği kişilerin söylediklerine itaat etmelidir.
  • Mürid şeyhi ile konuşacağı vakitleri bilmelidir. Bast (manevi ferahlık duyduğu) vakitlerinde onunla edep, huşû ve tevazu ile kendi mertebesi ve haline göre gereğinden fazla kelâm etmeden konuşmalıdır. Ardından şeyhinin cevabını dikkatli bir şekilde dinlemelidir. Aksi takdirde fütuhattan (manevi feyiz yoluyla gelen sırlar) mahrum kalır. Mahrum kaldığı şey ise ona tekrar çok nadir döner.
  • Şeyhinin meclisinde mürid, onun duyacağı bir şekilde alçak sesle konuşmalıdır. Zira büyüklerin yanında yüksek sesle konuşmak edepsizliktir. Mürid, şeyhine karşı söz ve hareketlerinde, soru ve cevaplarında rahat davranmamalıdır. Çünkü bu durum müridin kalbinden şeyhinin heybetini düşürür ve manevi ikramlardan mahrum kalır.
  • Bir kimse şeyhe bir soru sorduğunda mürid şeyhin huzurunda o kimseye cevap vermeye kalkışmamalıdır.
  • Mürid, bir mecliste şeyhinin müsaadesi yoksa kesinlikle konuşmamalıdır. Şeyhi yanında değilse kalben izin istemelidir. Bu da müridin yükselmesi için gereklidir. Zira o bunlara riayet ettiğinde şeyhi onu güzel bir şekilde terbiye eder, tezkiye suyundan ona içirir ve manevi bir sırla onu gözetir.
  • Mürid, şeyhinin meclislerine devamlı gitmelidir. Uzak bir beldede ise gücü yettiğince yine onu ziyaret etmelidir. Bu nedenle, “Terbiye edeni ziyaret etmek, terbiye olanı yükseltir” denilmiştir.
  • Mürid, şeyhinin hizmeti ve yardımına koşmalıdır. Çünkü ihlâs ve sadakat bununla bilinir. Şah-ı Nakşibend (K.S) şöyle buyurmuştur: “Ben bu tarikatı kitaplardan değil hizmetten aldım. Bu da hizmetin faydasıdır. Herkes bir kapıdan girer, ben ise hizmet kapısından girdim.”

Tembih

Mürid şeyhinin masum (günahsız) olduğunu düşünmemelidir. Zira şeyh ne kadar kâmil olsa da masum değildir. Çünkü masum olmak, peygamberlere özel sıfatlardan biridir. Şeyhin birtakım yanlışları olabilir. Fakat bu yanlışlarda ısrarcı olmaz.

Ancak mürid şeyhinin bütün emir ve yönlendirmelerinde devamlı hata ihtimali de aramamalıdır. Aksi takdirde kendisini istifadeden alıkoymuş olur. Böyle davranan mürid, doktora gidip sürekli doktorun hata yapabileceğini düşünen hasta gibidir. Bu durum, hastanın doktora olan güvenini zayıflatır ve kalbinde doktora karşı şüphe oluşturur. Bu durumda olan biri doktorun söylediklerine kulak asmaz, iyileşmesi gecikir.

  • Yazının Devamı

    İlgili Makaleler
    Önceki sayfa 1 2 3 4Sonraki sayfa
  • İlgili Makaleler

    Başa dön tuşu