Bir tutam muhabbet

Kapılar Kilitli Televizyon Açık

Televizyon Açık

“Televizyon; aylak, şuuru iğdiş edilmiş, hiçbir zaman okumak ve düşünmek alışkanlığı kazanmamış sokaktaki adam için icad edilmiş bir nevi afyondur…” diyor merhum Cemil Meriç. Ne kadar yerinde bir tespit! Üstelik bu tesbiti televizyonun ülkemizde tek kanallı olduğu dönemde yapmış. Ömrü olsaydı da ekranların şimdiki halini görseydi kim bilir ne derdi.

TVizleme dalında dünya birinciliğine koşan ülkemizin bu haline sevinsek mi üzülsek mi? Ortada bir şampiyonluk var, öyleyse sevinmeliyiz derseniz, o zaman televizyonun hayatımıza etkilerini inceleyen araştırmalardan uzak durmanız gerekecek. Çünkü kitaplar dolusu araştırma göstermiştir ki televizyon neredeyse uyuşturucu kadar zararlı. Yok eğer böyle birinciliğe sevinmek yerine üzülmek gerekir derseniz, elbette bu da bir şey, fakat hiçbir şey yapmadan öylece üzülmek, milletçe düştüğümüz bu utanç verici durumdan bizi kurtarmaya yetmiyor. Toplum olarak şapkamızı önümüze koyup uzun uzun düşünmemiz ve konuya ilişkin acil kararlar almamız şart; hem de tez elden…

HANİ BİLGİLENECEKTİK…

Televizyon denen alete savaş açtığımız zannedilmesin. Televizyon, gerek yayıncılar gerekse izleyiciler tarafından uygun kullanıldığı taktirde elbette faydalı bir alettir. Çünkü bilgi, görgü ve sanat taşıyıcısıdır. Ama bu, “doğru”nun doğru kişiler tarafından aktarılması halinde böyledir. Günümüz kültür aktarmacılığına dayalı yayıncılık anlayışında ne yazık ki durum çok farklı. Birey ve toplum için hayra yorulabilecek yayınları ve yayıncıyı bulmak samanlıkta iğne aramaktan farksız. Modern kültürde “bilgi”nin de yönlendirme amaçlı kullanıldığını biliyoruz. Hem, her türden ahlâksızlığın esir aldığı bir kanaldan akan bilginin ne kıymeti harbiyesi olabilir ki? Ailemiz, çocuklarımız, toplumumuz gün be gün o kanaldan akan şeyle kirlenirken, haber demenin, bilgi demenin kime ne yararı olacak?

İlgili Makaleler

Artık televizyon denince, aklımıza haber, bilgi, sanat gibi kavramlar gelmiyor. Aksine, her tür mahremiyet perdesinin paramparça edildiği, müstehcenlik ve şiddetin kol gezdiği, dinî ve ahlâkî değerlerin ayaklar altında çiğnendiği bir kepazelik meydanı var karşımızda. Üstelik bu meydanın kâhyaları bizi bizden çalmaya ahdetmiş. Çocuklarımızın istikbaline, hanımlarımızın iffetine, topyekûn manevi hayatımıza kastetmiş… Ve buna dur diyecek bir merci yok. Tek kalkanınız iradeniz ve kapatma düğmesi.

RTÜK BİLE TV ZARARLI DİYOR

Bizzat Radyo Televizyon Üst Kurulu tarafından hazırlanan araştırma raporunda dahi ilginç sonuçlar var. Televizyonun izleyenlere davranış kalıpları oluşturucu etkisinin, toplumda bazı davranışların yaygınlaştırılmasına yol açtığının altı çiziliyor. Raporun sonuç metninde şöyle deniliyor: “Medyada şiddet ile saldırgan davranışlar arasındaki bağlantıyı araştıran toplu değerlendirme (meta-analiz) çalışmaları topluca gözden geçirilmiş ve küçük çocuklarda, şiddet içerikli televizyon ve film izleme ile saldırgan davranışlardaki artış arasında tutarlı kanıtların bulunduğu, çok net bir biçimde ortaya konmuştur. Ayrıca ülkemizde, ruh sağlığı alanında çalışan uzmanları çok büyük ölçüde bünyelerinde barındıran üç büyük meslek örgütünün, televizyonlardaki şiddet, müstehcenlik ve mahremiyet ihlalleri konusunda ortak bir biçimde, bunların toplumdaki bireylerin ruh sağlığını son derece olumsuz etkileyebileceği görüşünde oldukları da anlaşılmıştır.” (Radyo Televizyon Üst Kurulu Özel Çalışma Grubu Sonuç Raporu.)

Yapılan bu değerlendirmeler televizyonun suça azmettiricilik payını açıkça ortaya koyuyor. Yani kaynak belli. O halde gerek devlet, gerekse toplum olarak bu önemli suç kaynağını ıslah etmek gerekmez mi? Ne yazık ki konu çok basit değil, meselenin çeşitli yönleri var. Yayıncılık alanının modern özgürlük kavramı ile irtibatına dikkat çekip bırakalım.

BAZI HÜKÜMLER VE BUGÜNÜN YAYINCILIĞI

Bugünkü televizyonculuk anlayışı pek çok dinî hükümlerle de doğrudan çelişir. Birkaçına kısaca değinelim:

Dinimiz fâsıktan (Allah’ın emirlerine hassasiyeti olmayandan) edinilen zannî bilgiyi doğrulamadan kabul etmeyi yasaklar ve buyurur ki; “Ey iman edenler! Eğer bir fâsık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.” (Hucurat, 6). Müslümanlar olarak haberlere bir de bu gözle bakmamız gerekir. Aksi halde görmemiz gerekenlere kör, bizi hiç ilgilendirmeyene hassas olma riskimiz çok yüksek. Ayrıca haberlerin propaganda ve ticari reklam amaçlı olabileceğ ini de bilmeliyiz.

Taklit, komedi, mizah, kabare, stand-up türü programların ana malzemesi, insanî hata ve kusurların abartılarak kullanılmasıdır. Bu da dinî hükümlere ters düşmektedir. Cenab-ı Hak müminlere hitap ederek buyurur ki: “Ey müminler! Bir topluluk diğer bir topluluğu alaya almasın. Belki de onlar, kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fâsıklık ne kötü bir isimdir! Kim de tevbe etmezse işte onlar zalimlerdir.” (Hucurat, 11)

Bazı programlarda dinî unsurlar dolaylı veya doğrudan alay ve eğlence malzemesi yapılmaktadır. Kur’an-ı Kerim, dinimizi alay ve eğlence konusu yapanları dost edinmememizi (Maide, 57), dinlerini oyun ve eğlence edinen ve kendilerini dünya hayatının aldattığı kimseleri bırakmamızı (En’am, 70) emreder. Şöyle buyurulur: “Eğer kendilerine sorarsan, biz sırf lafa dalmış, şakalaşı yorduk, derler. De ki: Allah ile, ayetleri ile ve peygamberi ile mi alay ediyorsunuz?” (Tevbe, 65)

Dizi ve programlarda insanları eğlendirmek için sıkça yalana da başvurulur. Halbuki dinimiz, insanları eğlendirmek için dahi yalana müsaade etmez. Hz. Peygamber s.a.v. Efendimiz buyurmuştur ki:
“Yazıklar olsun o kimseye ki, insanları güldürmek için konuşur ve yalan söylerler. Yazık ona, yazık ona.” (Ebu Davud, Tirmizî)

Kişilerin çekiştirilip aşağılanması, özel hayatların açık edilmesi, kusur ve yanılgıların araştırılıp gün yüzüne çıkarılması, gıybet, iftira, dedikodu zaten dinimizin yasakladığı işlerdir. Oysa magazin programları başta olmak üzere bu yasakların çiğnendiği pek çok TV programı vardır. Kur’an-ı Kerim’de buyurulur ki: “Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın, kiminiz kiminizi arkasından çekiştirmesin! Sizden biriniz ölmüş kardeşinin etini yemek ister mi hiç? Demek tiksindiniz… O halde Allah’tan korkun. Allah tevbeyi çok kabul edendir, çok bağışlayıcıdır.” (Hucurat, 12)

SONUÇ OLARAK…

Bir müslümanın evi onun en mahrem alanıdır. Bu alandan içeriye ahlâk ve davranış yönünden aileye zarar verebileceği düşünülen hiç kimse kabul edilmez, edilemez. Kapılar, pencereler, kilitler, sürgüler daha çok bunun için kullanılır. Fakat bugüne dek kapı ve pencereden içeri girmeye yol bulamayan pek çok şer ve ahlâksızlık, artık farkında olarak ya da olmayarak ekranlardan sızabiliyor. Kırın, parçalayın demiyoruz kimseye, ama kontrol elimizde mi değil mi, bakmamız lazım. Artık kapılar pencereler evlerimizi korumaya yetmiyor. Buna göre önlemler almamız lazım.

Kürşat Salih YAMAN
Kapılar Kilitli Televizyon Açık

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu