Anasayfa Kitap Tanıtımları Evlilik ve Aile

Evlilik ve Aile

tarafından Nasihatler.Com
9 dakika Okuma süresi
A+A-
Orjinale Dön

Evlilik ve Aile

Kader-kısmet

Evlilik kader midir?” sorusu çok garip bir sorudur. Çünkü böyle bir soru, “Allah bu iki kişinin evleneceğini ezelde biliyor muydu?” demektir. Evliliğin kader olmaması için, Allah’ın evlenen iki kişiden habersiz olması gerekir. Bu ise ilmi her şeyi, her mekânı ve her zamanı kuşatan Allah C.C hakkında düşünülemez. Cenâb-ı Hak olmuş ve olacak her şeyi kemaliyle bilir. Bu, Allah’ın “ilim” sıfatının bir gereğidir.

İnsanlar üzerinde görülen iş, davranış ve olaylar ikiye ayrılmaktadır. Birisi, kişinin iradesine (istemesine) bağlı olanlar, diğeri ise iradesine bağlı olmayanlar. Hangi anne babadan dünyaya geleceğimiz, cinsiyetimiz, fiziki özelliklerimiz, nerede, ne zaman ve nasıl öleceğimiz, yakalanacağımız hastalıkların bir kısmı, kazalar, maruz kalabileceğimiz doğal âfetler gibi…

Bütün bunlar kişinin iradesine bağlı olmayan hadiselerdir. Öte yandan yemek, içmek, yürümek, kitap okumak, okuyacağımız kitaplar hakkında tercihte bulunmak, iyi veya kötü bir şeyi yapmak ya da yapmaya teşebbüs etmek, eş seçimi, meslek seçimi büyük ölçüde irademize bağlı şeylerdir.

Allah Teâlâ bizim irademize bağlı olan ve olmayan bütün işleri, fiilleri, davranışları, oluşları, zaman kaydı olmaksızın, yani oluştan evvel, olur iken ve sonra eksiksiz bilir. Allah bildiklerinin bir kısmını ilgili meleklere yazdırır, işte bu bilgi ve yazgı kaderdir. Ancak irademize bağlı fiillerde Cenâb-ı Hak, “Kulum filan, iyi veya kötü bir davranışı yapmak istemese de olsun, bunu yapsın, böyle yazın” demez, “O böyle isteyecek, şöyle davranacak, şu teşebbüste bulunacak ve ben de onun iradesine uygun olanı irade edeceğim, öyle de olacak” diyebilir ve yazdırır.

Evlenme çağına gelen kimi gençler ve aileleri, “Allah kimi yazdıysa o olur!” diyor ve imkânları oldukları halde evlenme hususunda ya ciddi girişimlerde bulunmuyorlar veya bunca araştırmaya rağmen bir türlü istediğim insan tipiyle karşılaşamadım diyerek evlenmekten kaçıyorlar.

Burada dikkate alınmayan husus, evliliğin de büyük çapta hür irade çerçevesinde olmasıdır. Evet, her şey yazılmıştır, ama bu yazgı, bir emir ve zorlama tarzında değildir. Olmuş ve olacak her şeyin levh-i mahfuzda yazılması demek olan kader, yukarıda da belirttiğimiz gibi Allah’ın ilim sıfatına bağlıdır. Yani “bilmek” ve “yazmak” zorlayıcı değildir.

Diğer bir ifadeyle, Allah Teâlâ, hangi eşi seçeceğimizi bilip yazdığından dolayı seçmiyoruz; Allah onu seçeceğimizi bildiği için yazıyor! Onun için kader, ilim nevindendir. Yani nasıl olacaksa öyle bilinmesidir.

Kimi insanlar vardır ki daha evliliklerinin ilk yıllarında boşanıyorlar, kimileri ilk altı ayında, kimileri ilk üç ayda hatta ilk günlerinde boşananlar bile var. Bundan başka, çok eşli olanlar olduğu gibi, eşlerini kaybettikten sonra ikinci, üçüncü, dördüncü evliliklerini yapanlar da var. Bütün bunların hepsi kulların iradeleriyle olan fiillerdir. Kul irade eder, fiiliyata geçtiği anda da Cenâb-ı Hak o işi yaratır. Allah kulunun bütün yapacaklarını bildiğinden dolayı yazmıştır.

Kısmet

Kısmet mevzuuna gelince… Kimi insanlar, kendi bahtlarını kısmetsiz görürler. Etrafındaki insanların bir şekilde evlendikleri halde kendilerinin bir türlü evlenmemiş olmalarını kısmetsizliklerine yorarlar. Bu durumun kimi zaman kendilerinden, kimi zaman da başkalarının tesiriyle meydana geldiğini düşünürler.

Elbette her insan için takdir edilmiş bir kısmet vardır. Sonuçta insanın yiyeceği ekmek de bir kısmettir. Evlilik kısmetinde yanlış yorumlardan uzak durmalıdır. Bazı kimselerde yanlış bir “kısmet bağlama” anlayışı görülmektedir. Evhamlara kapılan bu kimseler hiç tereddüt etmeden, “Kızımızın ya da oğlumuzun kısmeti bir türlü çıkmıyor, çıkınca da bir bahaneyle iş bozuluyor. Demek ki kısmetini bağlamışlar. Zaten falan ve filan komşulardan da şüphe ediyoruz…” diye konuşabiliyorlar.

Şu unutulmamalıdır ki Allah C.C hiçbir insana bir başkasının kısmetini bağlama imkânı ve salahiyeti vermemiştir. Bu sebeple, kısmet bağlanması diye bir olay olamaz. Ama kısmet beklenmesi diye bir gerçek vardır.

Ancak evlenmek isteyen erkek veya kadın adaylar için kendilerine sormaları gereken bazı sorular vardır. Acaba evlenmek için gerekli sebepleri yerine getiriyorlar mı? Hani halk arasında bir söz vardır; “Ağlamayan bebeğe meme verilmez” diye.

Evet, kimi zaman evlenmek isteyen insanlarda kısmetsizlik gibi yorumlanan durumların pek çoğu, bireylerin evlilik isteklerini, etrafındaki kişilere, büyüklere, akraba ve dostalara açmamaları ya da bu konuda ciddiyetsizmiş gibi davranmalarıdır. Örneğin, evlilik yaşı gelmiş ve hatta geçmek üzere olan bir bireyin, yanında evlilik sözü açıldığında, bu kişinin, “Aman sende! Bekârlık sultanlıktır” gibi sözler sarfetmesi veya bu tür konuların açıldığı her defasında, “Aslında ben evlenmek istemiyorum; şundan şundan dolayı …” gibi ifadeleri her ne kadar samimi olmasa da telaffuz etmesi, evlilik hususunda ona destek olmak isteyenlerin önüne âdeta set koymaktan başka bir şey değlildir.

Bu tür tutum ve tavırlar içinde olan kimselere çevresindekiler de, “Bu kişi ciddi değil! Unn mesuliyete girmek istemem” düşüncesiyle yardımcı olmayacaklardır.

Bu sebeplerden ötürü, evlilik isteğinde bulunan hem erkeğin hem de kadının, yuvanın kurulması için gerekli olan şartların pek çoğunu yerine getirmeleri gerekir. İşi olmayan bir erkeğin bir an evvel kendine iş bulması, askerliğini devamlı tecil ettiriyorsa ve bu durum önünde bir engel olarak duruyorsa bir an önce askere gidip gelmesi, ahlâkî ve örfî olarak yaşadığı ortamda kendisinden makbul olmayan davranışlar görülüyorsa ya bunları terketmesi ya da ortama uyumlu hale getirmesi, evliliğe hazır bir birey olduğunu hissettirmesi gibi…

Dikkat edilmesi gereken bir diğer husus da bireylerin evlenecekleri adaylarda görmek istedikleri özelliklerin bir araya getirilmesinin çok zor bir ihtimal olmasıdır. Yani aslında bizim kısmetsizlik gibi gördüğümüz evlenmeye engel durumların çoğu zaman yegâne sebebi, adayların karşıdaki adaydan beklentilerinin çok fazla olmasıdır; boyu şu kadar, saçı şöyle, gözü böyle, işi-mesleği şu olsun, memleketi şurdan olsun, tahsil düzeyi en az şu kadar olmalı gibi..

Denklik elbette önemlidir, ancak görsel özelliklerin fâni olduğu, asıl önemli olanın dinî bütünlük ve ahlâkî sorumluluk bilinci olduğunu bilmek gerekir. Dinî ve ahlâkî hasletlerin hiç umursanmadığı, sadece görsel güzelliklerin ön plana alındığı evliliklerin durumu düşünülmelidir.

İşte hem erkekte hem de kadında görülebilen bu “seçicilik” hastalığı, yaş ilerledikçe dozunu artırabilmektedir. Sonuçta bu durum kişinin karşısına, “kısmetsizlik” dedikodusu olarak çıkabilmektedir.
Hulasa olarak: Hadis-i şeriflerde eş seçimine dikkat edilmesi tavsiye edilmektedir. Eş seçiminde kişinin iradesinin de belirleyici olduğunu Peygamberimiz’in (SAV) eş seçiminde dikkatli davranılmasını tavsiye eden hadislerinden de anlıyoruz:

“Kadınla şu dört şey için evlenilir: Malı, soyu, güzelliği ve dini. Sen, dindar olanı seç ki hayır bulasın.”

Evliliğe ilk adımlar

Evliliğin amaçlarından en önemlisi huzurlu bir yuva kurmak ve sağlıklı nesiller yetiştirmek olduğundan, evlenmeyi düşünen kimselerin birbirlerini tanıması için nişanlılık dönemi meşru kabul edilmiştir. Eşler arasında iyi bir geçim olabilmesi, evliliğin huzur ve sükûnet içerisinde devam edebilmesi ve ileride çıkması muhtemel bazı ailevi problemleri en aza indirmesi bakımından evlilik öncesinde tarafların birbirlerini görüp beğenmeleri, birbirleri hakkında fikir edinmeleri önem arzetmektedir.

Nişan, İslâm hukukunda “hıtbe” kelimesiyle ifade edilmiş ve bizim örfümüze de nişan olarak geçmiştir. Nişan, “iz, belirti ve alamet bırakmak” anlamında kullanıldığından, birbirleriyle evlenme isteklerini bir söze bağlayan kız ve erkeğe, evlenme arifesinde olduklarının bir göstergesi olarak yüzük takılmış ve bu yüzük de o kişinin evlenme basamağında olduğunun bir nişanı olarak addedilmiştir. İşte nişan kelimesinin örfümüze geçişi bu şekilde olmuştur.

Nişanlanmak Nedir?

Nikâhtan önce böyle bir ara dönemin meşru kılınmasında, evlenecek taraflar ve aileleri açısından birçok fayda vardır. Bu süreç ileride evlilik birliğini kuracak olan çiftin birbirlerini tanımasına imkân hazırlar. Her iki tarafa da ahlâk, mizaç ve yatkınlıklarını inceleme fırsatı verir. Böylelikle taraflar birbirleri hakkında fikir sahibi olma, maddi ve manevi değer ölçülerini öğrenebilme ve bu yönde bir tedbir alabilme imkânına sahip olur. Bu, esasen evliliğe şuurlu bir şekilde hazırlanmak anlamına gelir.

Nişanlanmanın diğer bir önemi de taraflar arasında herhangi bir evlenme engelinin bulunup bulunmadığını tesbit etme imkânını sağlamasıdır. Zira nişanlanma, öncelikle akraba ve komşular tarafından bilineceğinden şayet taraflardan herhangi birinin evlenmeye engel oluşturan bir durumu varsa vaktinde önleme fırsatı doğmuş olmaktadır.

Böylelikle, ileride geçersiz sayılacak bir evlilik, daha gerçekleşmeden zamanında bir müdahaleyle ortadan kaldırılmış olunacaktır. Mesela, birbirlerinin sütkardeşi olma durumu, günümüzde yaşanan en önemli sıkıntılardan biridir. Yeterli araştırma yapılmadığından ve böylesine dini hassasiyetler önemsenmediğinden bu gibi durumlarla maalesef karşılaşılabilinmektedir.

Kişinin Nişanlısıyla İlişkisi Nasıl Olmalıdır?

Kültürümüzde âdet haline gelen bu güzel uygulamayı dini ölçüler içinde yaşayabilmemiz için birtakım şartlara da riayet etmenin gerekliliğini unutmamak gerekir.

Nişanlanma sadece tarafların evlenme niyetini açıklayan bir evlenme vaadinden ibarettir. Bu itibarla, nikâh yapılmadıkça nişanlanmakla kadın ve erkek birbirine helâl olmazlar. Nikâh kıyılıncaya kadar birbirlerine yabancıdırlar. Aralarında mahremlik devam eder. Nişanlı olmakla taraflar birbirlerine karşı evli gibi davranamazlar.

Nişanlılıktan sonra da önceden olduğu gibi aralarında iki yabancı insanın görüşmesinde bulunan bütün sınırlar mevcuttur. Bu bakımdan mahremiyet sınırlarına dikkat etmeleri gerektiğini bilmelidirler. Nitekim Hz. Peygamber (SAV), “Hiçbir erkek, yanında mahremi olmaksızın bir kadınla baş başa kalmasın” buyurmuştur. Kimselerin olmadığı yerlerde baş başa kalmayı haya ve iffet bakımından riskli gören İslâm bu tedbiri almıştır.

Diğer yandan İslâm yabancı kadına bakmayı yasakladığı gibi, onunla yalnız baş başa kalmayı da yasaklamıştır. Resûlullah (SAV) şöyle buyurmuştur:

“Sizden kim Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsa yanında mahremi olmayan bir kadınla baş başa kalmasın. Çünkü bunu yaparsa üçüncüleri şeytan olur. “

Kadın ve Erkeğin Birbirlerini Görmeleri

Evlenecek kimselerin evlilikten önce birbirlerini görüp beğenmeleri, ne derece bedenen, fikren ve ruhen yakınlık kurabileceklerini araştırmaları, ileride çıkması muhtemel bazı ailevi problemleri en aza indirmesi bakımından önemlidir. Bir erkeğin ya da bir kadının eş adayı ile baş başa konuşma zarureti doğması halinde, halvet hali olmadıkça dini ölçüler ve edep dairesi içinde, evlilik hayatını ilgilendiren uygun bir konuşma yapmaları mümkündür.

Bunun açıkça ifadesi şudur: Kesin evlenme kararını vermek üzere kadın ve erkeğin başkalarının bilmesini istemedikleri bazı konuları konuşmak ve anlaşma sağlamak üzere, âdaba aykırı olmayacak tarzda konuşmalarında bir sakınca yoktur. Bu gibi konuşmalarda, iki tarafın iyi niyeti ve birbirine güveni esastır.

Nişanlıyken Haram İşlememek Temennisiyle Nikâh Kıyma

Nişanlıların bir araya geldiklerinde rahat hareket edebilmek için haram işlememek adına, kendi aralarında “dini nikâh” kıydırmaları İslâm hukukunun öngördüğü mahiyette bir nikâh olmadığı gibi birçok sakıncayı da beraberinde getirmektedir.

Çünkü İslâm hukukunda sadece görüşmek, konuşmak için kıyılan bir nikâh türü yoktur. Ailelerin, düğünden ve resmi nikâhtan önce kız ve erkeğin birbiriyle daha rahat görüşüp konuşmaları için yaptıkları bu iş beraberinde pek çok sakıncayı getirmektedir. Bu sakıncalardan biri, dini nikâha güvenen gençlerin resmi nikâh öncesinde evlilik ilişkisine girmeleridir.

Dini nikâhın kıyılması halinde taraflar dinen evlenmiş sayılacağından birlikte yaşamalarına hiçbir engel bulunmamaktadır. Ancak toplumumuzdaki uygulamalara baktığımızda dinen evli fakat ayrı yaşayan “nişanlı evliler” karşımıza çıkmaktadır. Birbirlerini evli çift derecesinde tanıyan tarafların bu süreç içerisinde birbirlerinde gördükleri hatalar nedeniyle daha baştan sorumluluk almaktan kaçıp evlilikten vazgeçmeleri çok kolay olabilmektedir. “Daha düğün yapmadık ve gerçek bir evlilik kurmadık” düşüncesiyle bir anda aralarındaki bağı koparabilmektedirler.

Nişanlılık sürecinde dini nikâh yaptırmanın en önemli sakıncalarından biri de karşı tarafı beğenmeme ve onunla zevciyet ilişkisine girmeme isteğinde olan kadının durumudur. Zira eğer boşanma arzusu kadından sâdır olsa bile erkek boşamadıkça, kadın dinen boşanmış olmaz. Bu türden vakalar günümüzde sıkça yaşanmaktadır. Bütün bu olumsuzlukların yegâne sebebi, gerçek evlilik ve resmi nikâh öncesi, rahat hareket edebilme, günümüz medeniyet anlayışıyla flört ederek evliliğe hazırlanma gibi saçma anlayışlar sebebiyledir.

Peygamber Efendimiz (SAV), “Bir şeyi aşırı sevmen seni kör ve sağır yapar“e buyurur. Bugün, sözlü ve nişanlı adı altında birçok genç bir araya geliyor, yaşıyor, eğleniyor, bilâhare birbirini oyalamaya çalışıyor. Ekseriyette bundan zarar gören de kız oluyor.

Hüseyin OKUR
Evlilik ve Aile

Bunları da beğenebilirsiniz