Sadat-ı Nakşibend-i
Çok Okunuyor

Yakub El Çerhi

"İlim ikidir. Biri kalp ilmidir. Bu kalp ilmi faydalı ilimdir. Bunu nebiler ve resuller öğrettiler. Diğeri dil ilmidir.

Yakub El Çerhi

Şah-ı Nakşibend hazretlerinin yetiştirdiklerinden, ondan sonra da Alaüddin Attar’a bağlanıp yükselenlerden.
Gazneyn vilayetinin Çerh köyünde doğdu. Başlangıçta Herat’ tan Mısır’a kadar uzun müddet dolaşıp ilim tahsil etti.

Bazı kitaplar da yazmıştır: “Allahü Teala’nın sonsuz ve kusursuz inayeti ile bu fakirde, büyükler yoluna girmek arzusu peyda olup, Allahü Teala’nın yardımı, kılavuzum olduğu halde Buhara’ ya gelip, Hace Behaeddin Nakşibend hazretlerinin sohbet ve hizmetleri ile şereflendim. Herkes yaygın olan keremlerine ben de kavuştum ve çok iltifat gördüm.

Samedi hidayetle, onların, evliyanın seçkinlerinden olduğuna itikadım kuvvetlendi. Kamil ve mükemmil olduğunda hiç şüphem kalmadı. Gaybi işaret ve birçok vakıadan sonra Kur’an-ı Kerim’den tefe’ül ettim. En’am Süresi’nin doksanıncı:

İlgili Makaleler

“Onlar, Allah’ın hidayetine eriştirdiği kimselerdir. Sen de onların gittiği yoldan yürü” ayet-i kerimesi çıktı. Bir başka günde de bu fakirin meskeni olan Fethabad’da Şeyh Seyfeddin Baharzi’nin (R. Aleyh) mezarına müteveccih oturmuştum. İlahi kabul habercisi gelip, içimde bir kararsızlık hasıl oldu. Ve gayr-i ihtiyari Hace hazretleri ile görüşmek icap etti.

Kasr-ı Arifana geldiğimde, Hace hazretlerini yol üstünde beni bekler halde gördüm. Bu fakir ile sohbet ettiler. Heybetleri beni Öyle çok kaplamıştı ki, konuşacak halim yoktu. Bu esnada buyurdular ki: “İlim ikidir. Biri kalp ilmidir. Bu kalp ilmi faydalı ilimdir. Bunu nebiler ve resuller öğrettiler. Diğeri dil ilmidir.

Bu ilim, Hak Teala’nın Adem oğluna hüccetidir. Umarım ki, batın ilminden sana bir hisse erişir.” Yine buyurdular: “Sıdk sahipleri, yani evliya ile, oturup kalkınca, hep sıdk, doğruluk üzere ol. Çünkü bunlar kalp casuslarıdır. Kalbinize girip himmetinize nazar ederler. Biz kendiliğimizden kimseyi kabul etmemekle memuruz.

Bu gece bakalım ne işaret olunur. Eğer seni kabul ederlerse, biz de kabul ederiz.” Mevlana Yakub-i Çerhi hazretleri der ki: Benim o gecem, o kadar korkulu ve sıkıntılı geçti ki, bütün ömrümce böyle bir gece geçirmemiştim. Korktum ki, saadet kapısının açılmasını umarken, Allah korusun, bedbahtlık kapısı aralanmasın! Bu korku ve dehşet sabaha kadar yakamı bırakmadı. Sabah namazını kıldığımda, Hace hazretleri:

“Müjdeler olsun ki, kabul işaret olundu. Biz herkesi kabul etmeyiz, edersek de geç kabul ederiz.” buyurdular. Sonra kendi silsilelerini Hace Abdülhalık Gücdevani hazretlerine öğrettiği ledünnî ilim, bu derstir” buyurdu.
Bir nice zaman daha hizmet ve sohbetlerinde bulundum. Buhara’dan yolculuğa çıkmama müsade etmelerine kadar orada kaldım. Ayrılırken: “Tarikat adetlerinden ve hakikat sırlarından bizden sana ne ulaşmışsa Allah’ın kullarına eriştir. Onların saadetlerine sebep olsun buyurdu.

Hace Ubeydullah-ı Taşkendî buyurdu: Mevlana Ya’kub-i Çerhi hazretlerinden duydum. Buyurdu ki: “Hace Behaeddin hazretleri bize, Hace Alaüddin Attar ile sohbet etmemi buyurmuştu. Vefatından sonra, nice zaman Bedahşanda bulundum. Hace Alaüddin hazretleri Cağanyan’da kalıyorlardı. Bu fakire mektup gönderip: Hace hazretlerinin vasiyetine göre bizimle olmalısınız. Şimdi düşünceniz nedir? buyurdu. Mektubu okuyunca Cağinyan’a geldim. Alaüddin-i Attar hayatta oldukça hizmet ve huzurlarında bulundum. Vefatından üç gün sonra Hulfetüye geldim.

Buyurdular: “Herat’ta kaldığım müddetçe yemeklerimi Hoca Abdullah Ensari hazretlerinin dergahında yedim. Zira onun Vakıf Şartlarında genişlik vardı. Herat şehrindeki vakıfların üçünden başkasından emin olunacak şartlar mevcut değildi. Bu sebepledir ki; Maveraünnehir uluları, müritlerini vakıfların çoğu uygunsuz olan Herat’a göndermezlerdi. Çünkü orda helal lokma az bulunurdu. Bu yolun salikleri haram yiyecek olursa tam bir geriye dönüşle kötü tabiatına avdet etmiş ve -Sırat’ı Müstakimden kalmış olur.”

H. 851 yılında vefat ettiler. Kabirleri, Halfeto adlı bir hisar köyündedir.
Mübarek; orta boylu, rengi beyaz, yüzü güzeldi. Sakalının etrafı seyrek ve beyazdı. Mübarek alnında beni vardı.
Hz.Muhammed Mustafa (S.A.V)
Cezbe Nedir, Ne Demektir? (1)

Antika ve Porselen Tamiri | Antika Hastanesi

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu