Semerkand Dergisi

Marifetin Hakikati

Rabbini nasıl tanıdın, diye soruldu. Hazret şu cevabı verdi: Rabbim’i Rabbim’le tanıdım. Rabbim’in inayeti olmasaydı O’nu asla tanıyamazdım.

Marifetin Hakikati

Marifet, Allah Tealâ’nın kulları üzerine kıldığı ilk farzdır. Şu ayet-i kerime buna delildir:
“Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk (ibadet) etsinler diye yarattım.” (Zâriyât 56)
İbn Abbas r.a. bu ayet-i celilede geçen, “bana kulluk etsinler diye” cümlesini “beni tanısınlar diye” şeklinde açıklamıştır.

Bir defasında Cüneyd-i Bağdâdî k.s.’a; Rabbini nasıl tanıdın, diye soruldu. Hazret şu cevabı verdi: Rabbim’i Rabbim’le tanıdım. Rabbim’in inayeti olmasaydı O’nu asla tanıyamazdım.

Bâyezid-i Bistâmî k.s. şöyle demiştir:
“Marifet olarak Allah Tealâ’nın seni gördüğünü, ilim olarak da O’nun senin ameline ihtiyacı olmadığını bilmen sana yeter.”

Sûfilerden biri şöyle demiştir:“Allah Tealâ’ya ulaşmanın yolu Allah’tır. Çünkü O ancak kendisiyle bilinir. Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:

“Doğru yolu bildirmek Allaha aittir” (Nahl 9)

Marifetin Hakikati

Şiblî k.s. şöyle demiştir:“Marifetin alameti muhabbettir. Zira O’nu tanıyan O’nu sever.” Yine denilmiştir ki:

“Marifet, kalbin Allah Tealâ’nın vahdaniyyetini (birliğini) doğrulaması ve tasdik etmesidir.” Denildi ki:
“Marifetin sıhhati ilimledir. İlmin sıhhati de marifetledir. Bunlardan hiçbiri diğerinden kopuk değil, aksine birbirine muhtaçtır. Marifet, kalbin Rabbinin mevcudiyetini bilmesidir.”

Sûfilerden biri şöyle demiştir:“Ârifin üç alameti vardır:
• Hikmet diliyle konuşur,• Kalbi marifet hususunda sâdıktır,• Bedeni (yapıp ettikleri) İslâm’ın hükümlerine uygundur.
Ebu Ali Dekkâk rh.a. şöyle demiştir:
“Kim Allah Tealâ’yı tanırsa O’na (emirlerine, rızasına) sarılır. O’na sarılan da O’ndan bir hidayete nail olur.”
Şiblî k.s. demiştir ki:
“Kim Allah Tealâ’yı tanırsa hüznü yok olup gider.”

Yine şunları söylemiştir:

“Kim Allah Tealâ’yı tanırsa yaşayışı saf ve temiz, hayat onun için güzel olur.”
Tevekkül Ehli
Allah Tealâ, Kur’an-ı Azim’in pek çok yerinde tevekkülü zikretmiştir. Bu ayet-i kerimelerin birinde“Her kim Allah’a tevekkül ederse O, ona kâfidir” (Talak 3) buyurmuştur. Yani Allah Tealâ tüm mahlukata karşı ona yeter.
Diğer bir ayet-i kerimede de şöyle buyrulmuştur:

“Müminler yalnız Allah’a tevekkül etsinler.” (Âl-i İmrân 122)
Allah Tealâ Rasulü s.a.v.’e şöyle buyurmuştur:

“Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et (ona dayanıp güven). Şüphesiz Allah tevekkül edenleri sever.” (Âl-i İmrân 159)

Ömer b. Hattâb r.a. Allah Rasulü s.a.v.’in şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
“Şayet siz Allah’a hakkıyla tevekkül etseniz, Allah, sabah erken vakitte çıkıp tok olarak dönen kuşları rızıklandırdığı gibi sizi de öyle rızıklandırır.” (Tirmizî, Zühd 33; İbn Mâce, Zühd, 14)
Abdullah b. Mes’ud r.a. şöyle demiştir:

“Allah Azze ve Celle tevekkül edene de etmeyene de kâfidir. Onlar bilse de bilmese de O bütün mahlukatına yeterlidir. Çünkü onların hâlıkıdır, yaratıcısıdır. O’ndan başkası mahlukata kâfi gelme imkânına sahip değildir.”
Bir defasında Hz. Peygamber s.a.v.;

– Bir haslet var ki, kim bana onu koruyacağına güvence verirse, ben de onun cennete gireceğinin teminatını veririm, buyurdu. Sevbân r.a.;
– Ben, ey Allah’ın Rasulü, dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber s.a.v. ona;
– İnsanlardan bir şey isteme, buyurdu.” (İbn Mâce, Zekât, 25; Ahmed, b. Hanbel, el-Müsned, 5/275, nr. 22420)

Bu sözü sebebiyle Sevbân r.a. binekteyken kamçısı elinden düştüğünde dahi kimseden onu vermesini istemezdi. Hz. Âişe r.anha da, Sevbân r.a.’ın başkasından bir şey istemekten nefsini alıkoyacağına dair söz verdiğini söylerdi.
Hasan Basrî k.s. şöyle demiştir:

“Kim tevekkül ve kanaat eder de Allah Tealâ’nın takdirine razı olursa, istediği şey ona talep etmeden gelir.”
Rivayet edildiğine göre Allah Tealâ Hz. İsa a.s.’a. şöyle vahyetmiştir:
“Bana tevekkül et, sana kâfi gelirim. Benden başkasını velî (dost) edinme, senin ihtiyacını gideririm. Kim başkasına ihtiyaç duymaz da Allah’ın takdiriyle yetinirse, Cenâb-ı Hak ona kâfi gelir. Kim de Allah’tan başkasına yönelirse çok cefa çeker.”

Cüneyd-i Bağdâdî k.s. şöyle demiştir:
“Sana kefil olunan rızık hususunda şüpheye düşme. Sen sorumlu olduğun amelleri işle. Bu, kerem sahibi ve sâdık kimselerin işlerindendir.”

Süfyân b. Uyeyne k.s. şöyle anlatır:“Ebu Hâzim’e;
– Malın nedir, diye soruldu. Dedi ki:
– İki malım vardır. Biri Allah Tealâ’ya güvenmek, diğeri de insanların elindekinden ümidimi kesmek.
Sehl b. Abdullah k.s. şöyle demiştir:
“Kim dedikoduya düşkünlük gösterirse, Cenab-ı Hak katında onun bir kıymeti yoktur.”
Tevekkül Sahiplerinin Vasıfları

Allah Subhânehu ve Tealâ tevekkülü emretmiş ve onu imana bağlı kılarak şöyle buyurmuştur:
“Eğer müminler iseniz sadece Allah’a tevekkül edin.” (Mâide 23)
Hak Tealâ bu ayet-i kerimede kendisine tevekkül etmeyi imanın hakikati kılmıştır. Tevekkül yeryüzünde Allah’ın askeridir, onunla tâliplerin kalpleri kuvvetlenir.

Ruveym k.s. şöyle demiştir:
“Tevekkül, Allah Tealâ’nın vaadine güvenmektir.”
Muhammed b. Kerrâm k.s. demiştir ki:
“Kendin için Allah Tealâ’dan başka yardımcı, rızkın için O’ndan başka hazine sahibi, ilmin için de O’ndan başka şahit talep etmemen tevekkül olarak sana yeter.”

Yahya b. Muaz er-Râzî k.s. şöyle demiştir:
“Tevekkül üç derecedir:
• Şikâyeti terk etmek, • Taksim olunana razı olmak,• Muhabbetullah makamında bulunmak.
Birincisi sâlihlere, ikincisi ebrâra yani iyilere üçüncüsü de nebîlere mahsustur.”
Sûfilerden biri şöyle demiştir:

“Tevekkül ehlinin gözünde gök bakır, yeryüzü de demir gibi olmadıkça tevekkülü sahih değildir. Gökten bir damla düşmese ve yeryüzünde hiçbir şey bitmese dahi tevekkül sahibi bilir ki, Allah Azze ve Celle onun için kefil olduğu rızık vaadinden dönmez. Kim işini Cenab-ı Hakk’a havale ederse O her iki cihanda da kâfi gelir. Nitekim ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: ‘Allah bize yollarımızı dosdoğru göstermişken, biz ne diye O’na tevekkül etmeyelim?’” (İbrahim 12)

Semerkand Dergisi
Marifetin Hakikati
Vird Ne Demektir?

Antika ve Porselen Tamiri | Antika Hastanesi

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu