Tasavvuf Sohbetleri
Çok Okunuyor

Manevi Kalp

Yâ Rab, (insanların) dirilecekleri gün beni mahcup etme. O gün ne mal fayda verir ne de evlat.

Manevi Kalp,

Müberra kitabımız Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur:

“Yâ Rab, (insanların) dirilecekleri gün beni mahcup etme. O gün ne mal fayda verir ne de evlat. Ancak Allah’a kalb-i selim (temiz bir kalp) ile gelenler (o günde fayda bulur.)” (Şuara, 87-89)

Peygamberimiz s.a.v. de bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:

İlgili Makaleler

“Şüphesiz haramlar bellidir. Helaller de bellidir. Bir de ikisinin arasında haram mı helal mi olduğu belli olmayan şeyler vardır. Dinini ve namusunu korumak isteyen bunlardan kaçınır. Bu şüpheli şeyleri yapan kişi, tıpkı bir çitin etrafında sürüsünü otlatan çoban gibidir. Koyunlar her an korunan araziye girebilir. Haberiniz olsun, her hükümdarın koruduğu bir yer vardır, Allah’ın koruduğu yer ise haramlardır. Bedende de bir et parçası vardır. Eğer o et parçası sağlam olursa bütün vücut sağlam olur. Eğer o et parçası bozuk olursa bütün vücut bozuk olur. İşte o et parçası kalptir.” (Buharî)

Kalp bedenin maddi ve manevi merkezidir. Bedenin maddi işleyişi kadar manevi işleyişi de kalbin sıhhatine bağlıdır. Ayeti-i kerime de buyrulduğu gibi güzel son kalple alakalıdır. İnsanoğlu hesaba çekileceği gün dünyadaki mevkisi, zenginliği ve asaleti ile değil, Allah rızası için yaptığı amellerle kurtuluşa erecektir.

Aslında kulluk zahirle, yani dış görünüşle alakalı görünür. Çünkü yapmakla mükellef olduğumuz ibadetler, davranışlar ve yapmamakla mükellef olduğumuz haramlar ilk bakışta dışımızla ilgili gibidir. Fakat hadis-i şerifte buyrulduğu üzere “Ameller niyetlere göredir.” (Buharî; Müslim) Yani kalbin temizliğine, taşıdığı niyete bağlıdır.
İbadetlerin sahih olması için zahirî şartlar kadar kalbin de sağlam olması gerekir. Mesela namaz, oruç, hac ve zekât gibi farz ibadetlerin dış şartları fıkha uygun olarak yerine getirilmeden olmaz. Aynı şekilde bu ibadetlerin Cenab-ı Mevlâ indinde makbul olması için, zahirî şartlarla birlikte sırf Allah rızası için yapılması; gösterişten, dünyalık mefaatlerden arınmış olması gerekir. Bunlar da ancak kalbin arınmasıyla, temizlenmesiyle meydana gelir.

Kalbin arınması demek, kişinin öncelikle niyet ve maksadından dünyayı çıkarması demektir. Çünkü insanoğlu kalbinde dünya sevgisi ve menfaatleri durdukça, istese de istemese de bir korku taşır. Bu korku elindekini kaybetme yahut elde edeceklerini elde edememe korkusudur. Bu da kişinin bütün amellerini tesiri altına alır, sırf Allah rızası için ibadet etmesine engel olur. Çünkü bu duygular ihlâsa perdedir.

Kalp temizliği ibadetler kadar güzel ahlâk için de gereklidir. Çünkü kalbin kötü duygulardan temizlenmesi ile kişi güzel ahlâka erer. Ailesine, anne babasına, komşularına ve mümin kardeşlerine iyi davranır, ahlâkıyla herkese örnek olur; yani güzel kul olur.

Kalple doğrudan alakalı olan bir diğer unsur da nefsimizdir. Nefsimiz, ibadetlerimizden ahlâkımıza bütün hayatımızı, varlığımızı kuşatmış durumdadır. Kalp ve nefs ele ele yürürler. Dolayısıyla ıslah olmamış, yola gelmemiş bir nefs bizi daima yanlışa, helake doğru götürecektir. Çünkü nefsin istek ve arzuları bitip tükenmez. Kişi ancak bu istek ve arzulara muhalefet edip taat ve ibadetlere devam ederek iç dünyasını arındırır. Nefsin boyunduruğundan da ancak bu sayede kurtulur.

Kötü huyların giderilmesiyle kalp günahların vereceği zarardan emin olur. Böylece ne malın ne evladın fayda vereceği o günde kişinin yegane dostu olur.

Fahr-i Kainat Efendimiz s.a.v.’in şu hadis-i şerifinden, kalbin kişiyi ve amellerini yönettiğini ve insanların buna göre sınıflandırıldığı öğreniyoruz:

“Kalpler dört kısımdır:

• Biri etrafına ışık saçan kandiller gibi halis ve temiz olan kalptir ki, bu müminlerin kalbidir ve (etrafına saçtığı) ışık da nurudur.
• İkincisi mühürlenmiş kalptir ki, bu da kâfirin kalbidir.
• Üçüncüsü ters çevrilmiş kalptir ki, bu da münafıkların kalbidir. Önce tanır, sonra inkâr eder.
• Dördüncüsü iki tarafa da meyli olan, yani hem imanlı hem de nifaklı kalptir.

İmanlı kalbi sebzeye benzetilebiliriz, çünkü her ikisini de temiz su besler, yaşatır. Nifaklı kalbi de çıbana benzetebiliriz, çünkü her ikisinden çıkan irin ve sarı sudur. İman ve nifaktan hangisi üstün gelirse kulun amellerinde o söz sahibi o olur.” (Ahmed b. Hanbel; Taberanî)

Anlaşılıyor ki kulun amellerinde söz sahibi kalptir. Çünkü amellerin sıhhatinde mihenk odur. Kalp denetim yeridir. Eğer bu denetim yeri sıhhatli bir denetim yapmıyorsa, hatta kişiyi zararlı işlere, günahlara sevk ediyorsa yapılan işlerden fayda gelmez. Eğer insanı sürekli Allah’a yönlendiriyor, her hataya yönelişinde onu durduruyorsa bu kalp selim bir kalptir. Selamete ermiştir, sahibini de sağ salim kurtuluşa götürecektir.

Kalbin “selim” sıfatını kazanması ibadet ve zikir ile mümkündür. İyi kulluk, devamlı Allah’ı anmak ve hatırlamak kalbi temizler, kirlerinden arındırır. Böyle bir kalp de sahibini kurtuluşa doğru götürür.

Nasıl ki bedenin kan dolaşımını, ayakta kalmasını sağlayan unsur bedenî kalp ise, manevi kalp de kulluğu ve niyetleri sağlamlaştırır.

Yine nasıl ki bedenî kalbe güzelce bakmak, onu sağlıklı tutmak, korumak gerekiyorsa aynı şekilde manevi kalbi de ibadet ve zikirle beslemek gerekiyor. Dünyevî ve uhrevî hayatımızı etkileyen, şekillendiren en temel unsur kalbimizle ilgili tercihimiz olacak. Hakkı ve hayrı tercih eden, benimseyen ise kurtulacak.

Rabbimizin tevfik ve inayetiyle…

S.Mübarek El Hüseyni
Himmet
Mürşid ile Tevbeye Mecbur muyuz?
Vird Ne Demektir?

Antika ve Porselen Tamiri | Antika Hastanesi

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu