Tasavvuf Sohbetleri
Çok Okunuyor

Seyda Hazretlerinin Tedavisi

Diyorlar; aman kardeşim çok kalabalık var, aman bir defa ziyaret edin. Fakat zapt etmek mümkün değil. İnsanlar böyle bir sevgi, böyle bir hal ile dolaşıyorlardı.

Seyda Hazretlerinin Tedavisi

Seyda Hazretleri hangi hastalığı olursa olsun, mutlaka muayene olurlardı.

Kendilerini ziyaret ettiğimizde üniversitede öğrenci idik. Tıp Fakültesinde de gücümüzün yettiği kadarıyla, beş vakit namaza devam ediyordum. Toplum içerisinde ibadet yapan biri olarak gösteriliyor ve bir insan olarak ortadaydım. Yaşım kırk altı ve o yıllarda aşağı yukarı cuma namazı kılana “hoca” derlerdi.

Cuma namazına gittiğim için bana da “hoca” diyorlardı. Fakat kendi yaptığım ibadete bakıyordum, bir de diğer büyüklerin namazlarından misallere baktığımda durumum iç açıcı görünmüyordu. Hz. Ali (k.v.)’in ayağına veya vücuduna saplanan okun çıkarılabilmesi için:

İlgili Makaleler

“Namaza durayım da oku o zaman çıkarın” demesi vardı. Bunlara baktığım zaman benim namazımla onların namazı birbirine benzemiyordu. Böyle bir çarpıklık hissettim. Ya onlarınki çok efsanevi veya benimki gerçek değildi. Büyük fark vardı arada.

Bunun sebeplerini araştırdım, kitaplara baktım. İşte namazın farz, vacip, sünnet ve emirleri belli. Yani ilim olarak okunacaklar ortada. Bunlara ne kadar da riayet etsen de bu namaz yine olmuyor. Bir türlü huzuru yakalayamıyordum. Cenab-ı Allah’ın huzurunda olma duygusu gönlümü doldurmuyordu.

Bu arayış içerisindeyken, mübarek zatın ziyaretine gittik. Orada herkes kendi elinde olmadan büyük bir huzur içindeydi. Gönlü sanki birisi tarafından dolduruluvermiş ama bunun nasıl olduğunu da kimse bilmediği gibi farkında bile değil. Sadece bir ziyaret esnasında her şey olup bitiveriyordu.

Mübarek zatın huzuruna varıyorsun, şu tarafa geçtiğinde her şey değişmiş oluyordu. Yani iç âleminde aradığını bulmuş olmanın sevinciyle huzura çıkmış oluyordu. Dolduran nasıl dolduruyor, dolan nasıl doluyor, ben bilmiyorum, halen de bunu çözebilmiş değilim, ama herkesten görebildiğim herkesin yüzü ışımaya başladığıdır. Hatta bazen oluyordu ki, insanların yüzüne bakamıyordunuz.

Böyle nurani bir çehre meydana geliyordu insanların yüzlerine ve namaza insanda büyük bir şevk meydana geliyor, ibadetin gerçek değerini insan idrak ediyor, aynı zamanda insan kendi ilmi eksikliğini tamamlamayı bilmek için de gayrete düşüyordu. Etrafımızda gördüğümüz aşağı-yukarı hep bu idi. Ben o zamana kadar bir ilmihal kitabına sahip değildim.

Seyda Hazretlerini gördükten sonra beş tane ilmihal kitabı koydum kütüphaneme. Evvela dini eksik yönlerimi tamamlama iştiyakı ile bir yumuşama, sevgi ve merhamet meydana geliyor. Bu sevgiyle bazen da görüyordum, yeni gelmiş bir kişi hiç durmadan sıraya giriyor.

Diyorlar; aman kardeşim çok kalabalık var, aman bir defa ziyaret edin. Fakat zapt etmek mümkün değil. İnsanlar böyle bir sevgi, böyle bir hal ile dolaşıyorlardı. Dolayısıyla içimizdeki bu eksikliğin bir Allah dostunu tanımakla ortadan kalkabileceğini ziyaret etmekle anlamış olduk. Ve ondan sonra da hayatımız bu ziyaretlerin devamı ile devam etmiş oldu.

Kendileri malum şeker hastasıydı. Yaklaşık otuz yıllık bir şeker hastalığı vardı. Şeker hastalığı tahrip edicidir. Ve bunun vücudu üzerinde eserleri ortaya çıkıyordu. Mesela katarakt ameliyatı olmuşlardı. Ayaklarında sıkıntıları vardı, sürekli romatizma şikâyetleri olarak değerlendiriliyordu. Ama gerçekte şeker hastalığının komplikasyonlarıydı, damar komplikasyonları vesaire.

Böbreklerinde zaman zaman iltihaplanmalar oluyordu, şiddetli rahatsızlıklar geçiriyordu ve bu arada tedavi görüyordu, ama buna rağmen bir yaz gününde yine geç saatlere kadar camide kaldıklarını çok iyi olarak hatırlıyorum.

Zaten on yedi saati irşatla geçiriyor, geriye kalan yedi saatte uyunur mu, kitap mı okunur, yoksa evlad-ı iyalle mi ilgilenilir ve vakit geçirilir, buna siz karar verin. Şunu da söylemek gerekir, bu noktada gece namazına da kalkacaklar. Çünkü sünnet-i Resulullah var. Şafii mezhebinden olması dolayısıyla ilk vakitte sabah namazını kılacaklar ve güneş doğana kadar da tekrar uyumayacaklar.

Buyurun zamanı bulun burada. Bu kadar yoğunluğa rağmen, bazen camide ayak basacak kadar yer olmadığı da oluyordu. Kalabalık o kadar fazla ve bunların hepsine de güler yüzle muamele ediyorlar. Hiç kimseye “üf yeter artık, sokmayın yanıma yeter” dediğini görmedim.

Zaman zaman etrafındakiler durun yeter artık dedikleri halde “bırakın kalsın” diyerek yanlarına çağırıyordu. Büyük şefkat hali herkese sirayet ediyordu. Her gelenle ilgileniyorlar, kendilerinin bu hali diğer insanlara da örnek oluyordu. Diyelim ki on bin kişi geldi, on bin kişi dönerken hilafsız derdinin çözüldüğünü ihlaslı olarak söylerler.

İkinci bir husus da orada hizmet yapılıyor, yediriyorlar, içiriyorlar, yatırıyorlar, kaldırıyorlar ve sadece Allah rızası için Peygamber ahlakının ne olduğunu anlamış oluyor herkes. Birisinin ayağına bassam ben özür dilemeden öbürü hemen : “Allah senden razı olsun, bana hakkını helal et” diyordu. Yani daha bana fırsat gelmeden o özür diliyor. Üç kelime var gelen ve gidenlerin arasında:

1- Hakkını helal et.
2- Bana dua et.
3- Kusuruma bakma.

Büyük bir muhabbet haliyle herkesin lisanından dökülen bu. Ve bu hal perde perde gittikleri memleketlere de yayılıyor. Bu insanlar annelerinin, babalarının yanlarına gidiyorlar, eşinin dostunun yanına giderek böylece onların üzerindeki gönül hoşluğu herkese sirayeti gerçekleşmiş oluyordu.

Diyelim ki ailesi ateisttir. Çocuk gelmiş Müslüman olmuş ve annesinden babasından kopmuştur. O’na diyordu ki : “Anne ve babanla irtibatını devam ettireceksin. Annene ve babana asi olmayacaksın.” Ana baba haklarından ona sohbet ediyorlardı. Hiçbir zaman ailesiyle kopardıklarını ben görmedim.

Çok sosyete bir halde evlenmiş iki kişi düşünelim. Sonra kader erkeği bir şekilde Menzil deryasına getirtmiştir. Artık dört dörtlük insanca hayata adım atmak için yola çıkmış, dönüşte bu sefer hanımıyla ihtilaf başlıyor ve ayrılık düşüncelerine kadar yol açıyor. Seyda Hazretlerinin bu durumda olanların hepsine tavsiyeleri:

“Sabredin, sonu güzel olacaktır.”

Hiçbir zaman biz bundan dolayı ayrılmalarına müsaade ettiklerini duymadık. Nitekim de hayatlarında çok mutlu olduklarını, beraber düzenli hayat yaşadıklarını, o hanımın da döndüğünü müşahede ettik bu şekilde.
Bir gün kendilerini ziyaret ettiğimizde o zaman öğrenci olduğumuzu ifade etmiştim. O zaman bazı derslerimiz iyi gitmemişti. Kendilerine:
“Hazretlerim derslerim pekiyi değildir” diye soru yönelttim. Verdikleri cevap:

-“Muhabbetiniz mi kesiliyor” şeklinde oldu.

Biz o güne kadar muhabbetin sevgi, aşk-meşk olduğunu zannediyorduk. Seyda Hazretleri az sözle çok şeyi ifade ederlerdi. Ve bu sözün peşine takıldığımız zaman öyle bir manzara çıktı ki:
Eğer sen bir sevmiş olsaydın bizim gibi yapardın, bizim gibi yatardın, bizim gibi çalışırdın. Üç sayfa kitabı okumaktan acizsin de sen nasıl bizi sevdiğini iddia edersin. Mademki bizi seviyorsun, bizden bazı eserler üzerinde olmalıydı.

Bir konuşmalarının peşinden şöyle buyurdular. Yani vefatından önce yapmış oldukları veda niteliğindeki bir konuşmasıydı. Kendileri malum ayakları kırılmıştı, o zaman hastaydı ve ayakta zor duruyor, yardımla duruyorlardı. Veda niteliğinde konuştular. Son cümleleri şuydu:

Sizi ayakta tuttum. Yoruldunuz. Hakkınızı helal ediniz.

İşte bunu gördükten sonra, bir Allah dostunun, merhamet ve şefkati insanların kalbine bir sel gibi akıyordu. Bu merhamet ve şefkat o kalplerden bütün topluma yayılıyordu. Toplumun aramış olduğu gerçek sevgi, muhabbet ve kardeşlik, işte burada gizliydi.

Bunun arkasından fakülteyi bitirdim, ihtisas konusunu sordum kendilerine. Derhal ihtisas yapmamı emir buyurdular. Hiç yani böyle bir ara vermediler. Hatta ben istedim ki , biraz çalışayım, ailemin bir maddi varlığı yoktu. Biraz para biriktireyim, düğün yapayım, kendime göre bazı planlarım vardı. Buyurdular ki:

“- Siz acemisiniz bir süre hastane çalışması (ihtisas) yapınız.

Ve hiç beni bekletmediler ve onun üzerine ihtisasımızı tamamladık. Daha sonra hastalık konuları. Buna bağlı olarak kendilerinin hangi hastalığı olursa olsun mutlaka bir doktora muayene olurlardı. Bu konuda şu sözü söylerlerdi:

-“Hastalığı da Allah yaratmıştır, onun şifasını da Allah yaratmıştır. Kulun vazifesi onu aramaktır. Biz vazifemizi yaparız.

Mesleğimiz dolayısıyla birçok hastayla muhatap oluyorduk. Oraya gelen insanlardan dertlerini anlatanlardan haberdar oluyorduk. O gelen insanlara ilk söylediği söz:

-“Doktora gittiniz mi?” oluyordu.

Onları doktora teşvik ediyorlardı. Belki akıllarında başka türlü düşünceleri vardı, ama onları doğrudan doğruya doktora yönlendiriyordu.

Seyda Hazretlerinin ellerinde o suikast olayından sonra bir yara meydana gelmişti. Ve o verilen zehirli maddenin dokuyu tahrip eden bir olaydı, parmakları büzecek bir vaziyete gelmişti. zehirin etkisiyle elde bağ dokusu meydana geliyor. Yani fonksiyonel doku değil de dolgu doku. Tabiri caizse çimento gibi dolgu meydana geliyor ve elin hareketlerini engelliyordu. Biz bu durum için dedik ki:

“Sultanım, elinizin manyetik rezonans incelemesi uygun olur.”

Hâlbuki Türkiye’de o zaman bu inceleme için alet GATA’ da var. Mübarekler iki bir etmediler, Ankara’ya gittiler ve bu tetkiki yaptırdılar. Kendi hastalıkları hakkında bir doktor olarak söylediğim:

-“Sultanım, elinizi sürekli hareket ettiriniz, bu doku yapışıklık meydana getirebilir. Yapışıklık meydana gelirse açılması zor olur, hareket ettirirseniz bunun önüne geçeriz” diye bu şekilde hareketleri tavsiye ediyorduk.

İkinci gün gittiğimiz zaman ellerini sürekli hareket ettirirken gördüm. Ben unutmuşum 24 saat önce söylediğim sözü ama kendileri devam ediyorlardı.
Seyda Hazretlerinin tıp konusundaki hassasiyetini Molla Yahya’ya sordum, bize bu konuda İmam-ı Şafii’nin sözünü hatırlattı. İmam-ı Şafii diyor ki:
“Nereye gidersen vücudunla ilgili bakacak hastalıklara bir doktor bulunmalı, bir de dinle ilgili âlim bulunmalı, ikisi olmayan yere gitme.”
Seyda’mız(k.s.)’ın tatbik etmesi o bakımdandır. Seyyid Molla AbdülCelil amcası sürekli olarak:

-”Nefsinizi tehlikeye atmayın” derdi ve Seyda’mız da bu bakımdan titiz davranıyor, kendi hayatında uyguluyordu.

Seyda Hazretleri ahirete intikal etmekle yok olmadılar. Altı tane halife bırakmışlardır. Altı yerde mektep açarak mekân değiştirmişlerdir. Bu tasavvuf konusunda kardeşlerimizin hiçbir art niyete bağlı kalmadan bu Allah dostlarından herhangi bir tanesinin ziyaretlerine gitmelerini tavsiye ediyorum.

Biz onların ziyaretini yapmakla ilmin gerçek manasını anlamış olduk. Dünyada gerçek değerlerin ne olduğunu, hakiki manada nelere değer vermek gerektiğini anladım. Almanya’dan bir bağlısı, kendisi aynı zamanda bir Alman sofi yürüyerek Menzil’e geliyor. Mübareklerin verdikleri cevap şu idi:

– “Sen ne yaptın? Milletinden birisi duysa, senin hakkında ne düşünür.”

Yani teknoloji ise, niye kullanmıyorsun? Hangi devirde yaşıyoruz? Senin hakkında ne düşünecekler? İslam hakkında ne düşünecekler? Sen güya iyi mi ettiğini zannediyorsun?” diye uyarıyor.

Yine bir bağlısı hacca gidecekleri zaman soruyorlar:

“Sultanım, hangi yolla gideyim, kara yolla mı hava yoluyla mı?”

Buyuruyorlar ki:
“Hava yoluyla gidiniz. Oradaki ibadetlerinizi güzel yapınız.”

Talebe kardeşlerime en son olarak şunu ifade edebilirim. Ahirete intikal etmekle Seyda Hazretleri kaybolmamıştır. Bilakis güçlü bir enerji olarak ışık vermeye devam etmektedirler. Bu ışıktan yararlanmadan kaçmasınlar.

Katarakt ameliyatını yapan doktor;

“Hiçbir zaman o aydınlık yüzü gözümün önünden gitmemektedir.”

Muayenehaneme bir gün daha önceden bir hastanın tanıdığı geldi. Bana Muhammed Raşid Hazretleri’nin katarakt’ının olduğunu ve kendisine birkaç doktor ismi söylendiğini ve doktorlar arasında da benim ismimin geçtiğini, ameliyatı yapmamız için uygun olduğunu söylediğini bana ilettiler.

Ameliyatının hangi ilde yapılacağını bana söylediler ve ameliyat ücretini ödemek konusunda oradaki insanlar yarış içerisindeydiler. Bu benim için önce çok enteresan geldi. Daha sonra da kataraktını ameliyat ettikten sonra, kataraktla gözün içindeki merceğini alırız. O merceğe sahip olabilmek için bir sürü insan peşime düştü.

Bütün yaptığımız ameliyatlarda gözümde oluyor, batma oluyor, şöyle oluyor, böyle görüyorum diye hastalar mutlaka ameliyattan sonra ve ameliyat sonu şikayetlerini bize bildirirler ama, Seyda Hazretlerinin en küçük bir şikayeti, en küçük bir yakınması olmadı.

Birkaç hafta sonra da ikinci gözünün de ameliyat edinmesini istediler. Tekrar Ankara’ya gidip ameliyatlarını yaptım ve kendisiyle kısa birkaç sohbetimiz oldu. Hakikaten insanlara yol gösterici bir tavrı, gülümsemesi, yüzündeki o hoşgörü, o aydınlık yüzü hiçbir zaman gözlerimin önünden gitmemektedir.

Dr. ALİ OKUR

Nasihatler
Himmet
Mürşid ile Tevbeye Mecbur muyuz?
Cezbe Nedir, Ne Demektir? (1)
Seyda Hazretlerinin Bir Kerameti

Antika ve Porselen Tamiri | Antika Hastanesi

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu