Kitap Tanıtımları

İslam dinine göre

Dâbbetü'l-arz'ın Safa dağından çıkacak büyük bir hayvan olduğu ve mümin ile kâfirlerin birbirinden ayrılması için onları işaretleyeceği bildirilmiştir.

İslam dinine göre

Kıyamet Alametleri

Çıkar yer dâbbesi, deccâl ve Ye’cüc ile Me’cüc
Doğar gün mağribden, çün iner gökten o Rûhullah

Bu beyitte kıyametin bazı büyük alametleri açıklanmaktadır. Sevgili Peygamberimizin (S.A.V) gaybî bilgiler olarak bize bildirdiğine göre kıyamet kopmadan hemen önceki dönemde dâbbetü’l-arz çıkacak, deccâl ilâhlık iddiasına kalkışarak halkı iğfal etmeye uğraşacak, Ye’cüc ve Me’cüc yeryüzüne dağılıp fesat çıkaracak, güneş batıdan doğacak ve yine alametlerden biri olarak Hz. İsa (A.S) gökten inerek Hz. Peygamber’in (S.A.V) şeriatıyla insanları hakka ve hakikate davet edecektir.

Yeryüzünde haksızlığın yayılması, fuhuş, içki ve kumarın normal sayılması, halkın sefih kimselerinin baş olması, İslâmî ilimlerin gerileyip cehaletin yaygınlaşması gibi birtakım hadiseler kıyametin küçük alametleri arasındadır ve bunlar insanların kendi iradeleriyle ortaya çıkardıkları kötülükler olarak zaten gerçekleşmiş durumdadır. Kıyametin büyük alametleri ise insanların iradesi dışında cereyan edecek fevkalâde hadiselerdir. Bunlarla ilgili Kur’ân-ı Kerîm ve hadis-i şeriflerde çeşitli işaretler olmakla bereber mahiyetleri hakkında çok net şeyler söylenememektedir.

İlgili Makaleler

Dâbbetü’l-arz’ın Safa dağından çıkacak büyük bir hayvan olduğu ve mümin ile kâfirlerin birbirinden ayrılması için onları işaretleyeceği bildirilmiştir.

Deccâl, fitnesiyle ve gösterdiği bazı olağanüstü işlerle ilâhlık davasına kalkışıp korkunç tehlikeler doğuracak olan büyük bir beladır. Deccal, etrafına topladığı kâfirlerle müslümanlar üzerine saldırıp birçok kötülük yapacak, sonunda da yeryüzüne indirilmiş olan Hz. İsa (A.S) tarafından öldürülecektir.

Ye’cûc ve Me’cûc kalabalık sürüler halinde müslümanlara saldıracak, arzın düzenini bozmaya çalışacak ve insanlığın başına bela kesilecek mahlûklardır.

Güneş batıdan doğacaktır. Artık bununla kıyametin kopması gerçekleşiyor demektir ve bundan sonra yapılacak tövbeler kabul edilmeyecektir.

Hz. İsa’nın (A.S), güneşin batıdan doğmasından bir süre önce yeryüzüne inerek İslâm şeriatıyla amel edip müminlerin başında onlara önderlik etmesi, deccâli öldürmesi ve bir süre yeryüzünde sulh ve sükûn sağlaması da kıyametin büyük alametleri arasındadır. Onun, dünyada ne kadar süre kalacağı ihtilaflı bir konudur. Bazı âlimler bu süreyi kırk yıl olarak göstermiş, bir kısmı da yedi yıldır demişlerdir.

Rızık

Yüce Allah, kullarının hayatlarını devam ettirmeleri için onlara çeşitli rızıklar bağışlamış, türlü türlü nimetler vermiştir. Bu sayısız rızıklarda asıl olan helâl olmalarıdır. İçlerinde yenilmeleri yasak edilenler bellidir ve onlardan kaçınmak icap eder. Mesela domuz eti, içki, kan, idrar gibi pis olan şeyler haram kılınmıştır.

Helâl olan rızıklar bazan kulların fiilleri sebebiyle haram hale de gelebilir. Söz gelimi hırsızlıkla ele geçirilmiş bir erzak hemen haram olur ve yenilmesi caiz değildir. Buna rağmen yenilmiş olsa o şey rızık olmaktan çıkmaz.

Helâl veya haram, kişinin boğazından geçip midesine inen her şey rızıktır.
Yüce Allah ezelî ilmiyle herkesin rızkını ayrı ayrı belirtmiş ve tesbit etmiş olduğundan hiç kimse bir başkasının rızkını alıp yiyemez. Bunun için ne kadar gayret gösterirse göstersin muvaffak olamaz. Canlılar, kendileri için tayin edilen rızıklar tükendiğinde ölürler.

Rızıkları takdir ve taksim eden yüce Allah olduğuna göre bu hususta endişeye kapılmak kula yakışmaz. Cenâb-ı Hak her canlının rızkına kefildir. Kul için gereken şey bu rızkın helâlinden kazanılmasına çalışmaktır. Onun az veya çok olması Allah’ın (C.C) bileceği bir şeydir.

Nitekim bazı kimseler, rızıkları son derece geniş tutularak imtihan edildikleri gibi, bir kısmı da rızkı çok az verilerek imtihan edilir. İki halde de sabır ve tahammül göstermek Allah Teâlâ’nın rızasını kazandırır. Gerçekten yokluk sırasında gösterilen sabır kadar bolluk sırasında gösterilen sabır da o derece önemlidir. Bolluk sırasında sabır, yüce Allah’ın verdiği nimetlere daima teşekkür, eline geçirdikleriyle azgınlaşıp isyan etmemek ve malından yoksullara ait olan sadaka, zekât gibi hususlarda cimrilik göstermemektir.

Sihir ve İslâmî İlimler

İsâbet-i ayn caizdir, sihir insana vâkîdir
Beşer aklından efdaldîr ulûm-i enbiyâullah

İsâbet-i ayn, göz değmesi, yani nazardır. İslâm itikadına göre bu caiz olup ondan yüce Allah’a sığınmak gerekir. Nazar değmesi ile bazı kimseler çeşitli rahatsızlık ve sıkıntılara uğrayabilirler. Nazarı değen kimselerin de daha dikkatli olmaları, kimseye zarar vermemeye çalışmaları lazımdır.

Başkalarına haset eden, bu hasedi bir yılanın zehri gibi gözünden akıtan kimselerin nazarlarından sakınmak ve onların şerlerinden Cenâb-ı Hakk’a sığınmak lazımdır. Nazar değmesi diye bir şey yoktur demek nasıl yanlış bir düşünceyse, bunun önüne geçmek için nazar boncuğu, katırtırnağı, at nalı gibi şeylere sığınmak da o derece yanlış ve itikadı bozucu şeylerdir. En büyük şifa Kur’an ve Resûlullah’ın (S.A.V) öğrettiği dualardır.

Sihir de insanlar için mümkün olan bir şeydir. Nitekim bazı kimseler, uğraşılması dinen yasaklanmış olan bu ilimle uğraşıp sâhir olabilir ve birilerine zarar vermek için sihir ve büyü yapabilirler. Sağlam bir itikadla onların karşısında durulmalı, kendilerinden ve yaptıklarından Allah Teâlâ’ya sığınılmalıdır.

Peygamberlerin ilimleri bütün insanların ilimlerinden ve akıllarından daha üstündür. Zira o bilgiler kesbî değil vehbî olup, Allah’ın açık ihsanı ve lutfu olduğundan ona erişmek ve onu aşmak mümkün olamaz. Peygamberler diğer insanların künhüne vâkıf olamayacakları pek çok ilme sahiptirler ve onların akıl, zekâ, anlayış ve bilgileri diğer insanların hepsinden daha üstündür.

Ahmet EFE

Kitabı satın al

Akaid-i İslamiyye

Erzurumlu İbrahim Hakkı (k.s.) AKAİD-İ İSLAMİYYE Hayatı anlamlandıran en önemli kelimenin ne olduğu sorusuna hiç düşünmeden “iman” diye cevap vermek mümkündür. Bir şeye inanmak, onu tasdik edip bağlanmak ve inandığı şeyler uğruna bütün hayatını seferber etmek insanlığın varoluşundan bugüne hiç değişmemiştir, bundan sonra da değişmeyecektir.

Ahmet Efe’nin şerhini yaptığı Akaid-i İslamiyye Manuzmesi, Erzurumlu İbrahim Hakkı hazretlerinin (k.s.) Marifetname adlı eserinde geçmektedir. Bu eserde Ahmet Efe akıcı üslubuyla bir anlamda Ehl-i sünnet ve’l cemâat itikadı anlayışını ortaya koyuyor.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu