Gönül Telini Titretenler
Çok Okunuyor

Mürşidden misafir gibi iltifat beklememek

Mürşidden misafir gibi iltifat beklememek

Mürşide gidenlerin bir beklentisi de özel iltifat görmek, mürşidle sohbet ve muhabbet etmek, hususi meclisine girmek ve nazarları altında bol bol feyiz almak düşüncesidir. Bu arzu güzeldir, ancak iş müridin düşündüğü ve beklediği gibi olmayabilir.

Her iltifat hayra alamet değildir. Bir kere, kâmil velinin gerçek iltifatına mazhar olmak ve bu iltifatın hakkını korumak kolay değildir. Bu yolda hiç terlemeden, yolun zahmetini çekmeden, dost için göz yaşı dökmeden karşılık beklemek hak değildir. Arifler, çilesiz sevgi tatlı olmaz demişlerdir.

Büyük veli Seyyid İbrahim Fasih Nakşibendi (k.s) bu hususa şöyle dikkat çekmiştir:

İlgili Makaleler

“Mürid, mürşidinin kendisine karşı yönelmesine ve iltifat etmesine aldanmamalı, hatta içinden bu özel muamelenin sona ermesini arzulamalıdır. Yani mürid mürşidinden saygı ve hürmet beklememelidir. Çünkü mürşidin müridine karşı saygılı bir tavır takınması aslında helak edici bir durumun habercisidir. Zira mürşidin bir müride böyle davranması aslında onun sadık olmadığını bilmesinden ileri gelir.

Bir mürşid, bazen müride sert davranıyor ve onun nefsini küçültecek davranışlara giriyorsa bu mürid için bir rahmettir. Çünkü mürşid onu gerçekten terbiyesine almıştır ve kendisiyle ilgilenmektedir. Öyleyse mürid bu duruma sabretmelidir. Herkes ayrı bir imtihan içinde olduğunu unutmasın.96

Gavsu’l-Azam Seyyid Abdulhakim el-Hüseyni Hazretleri bir sohbetinde şunları anlatmıştır:

“Biz Hazne’de bulunduğumuz sürece Şah-ı Hazne bize hiç iltifat etmezdi. Yanında bir ay kaldığım zaman bile ancak bir kaç kelam ederdi. Ben bu hâle çok üzülürdüm. Bir gün yine bu düşünce ile mahzun bir hâldeydim. O sırada Şah-ı Hazne bize şu sohbeti yaptı :

“Mürşidin zahirdeki iltifatına gönül bağlayan kimsenin maneviyatta nasibi azdır. Müridin teslimiyeti tam olarak gerçekleşip feyiz ve himmet alabilme kabiliyetine sahip olduğu zaman mürşid, o müride zahiren iltifat etmez.” 97

Bir gün, mürşidim ve aynı zamanda kayınpederim olan rahmetli Sultan Muhammed Raşid (k.s) Hazretleri zamanında muhterem babam Seyyid Abdulbaki Hazretlerini üzüntülü gördüm. Kendisi o zaman halifeydi. Üzüntüsünün sebebini sordum, şöyle anlattı:

“Keşke Seyda’nın yanında senin oğlun kadar, Seyda’nın küçük torunları kadar olsaydım, onlar kadar kıymetim olsaydı. Ben dikkat ediyorum Seyda sizin çocuklarınız ile ne kadar ilgileniyor, onları seviyor; oysa benim yüzüme dahi bakmıyor!”

Ben babamın bu sözüne çok üzüldüm. Belki adapsızlıktı ama kendisine:

“Kurban, vallahi insan birisine kızınca, sevmeyince onun semtine dahi uğramak istemiyor, değil kendisini tavuğunu bile göresi gelmiyor. Vallahi Seyda’nın sana kızması mümkün değildir. Kendin de görüyorsun ki senin çocuklarınla, torunlarınla kendi evlatlarından daha fazla ilgileniyor. Eğer seni sevmeseydi mümkün değil böyle yapmazdı” dedim. O zaman muhterem babam şunları söyledi:

Vallahi gözüm hiçbir şeyi görmüyor; benim imanım Seyda’ya teslimdir. Benim en büyük korkum Seyda’nın benden rahatsız olup incinmesidir. Yoksa ilgi, alaka beklediğimden değil.

Mürid şunu iyi bilmelidir: Mürşidinin kendisine karşı göstermiş olduğu tavır müride ilaçtır. Mürşid, müridin manevi doktoru olması hasebiyle, onun tedavisini yapacak odur. Onun hangi hastalığına hangi ilacın lazım olduğunu en iyi o bilir ve ona uygun tedavi yapar. Mürid, mürşidi kendisine nasıl davranırsa davransın, nefsi için lazım olanın o olduğunu, hayrının onda bulunduğunu kesin olarak bilmelidir.

Mürşid müridin keyfine göre davranırsa, nefsin hastalıkları nasıl tedavi olacaktır.

“Müridin mürşidinden ilgi, sevgi ve özel iltifat beklemesi bu yolda en büyük adapsızlıktır.”

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu