Doktor Ahmet Çağıl
Çok Okunuyor

Zulmetten rabıtayla korunabiliriz

Allah Teala'yı hiç hatırına getirmeyen insan ehl-i gaflettir. Büyükler, "Bu kişilerle beraber olanın zararı, yine kendisinedir ve ona benzer" buyurmuştur.

Rabıtayla korunabiliriz

Kardeşler, tövbe ettikten sonra kendimize dikkat etmemiz, kendimizi muhafaza etmemiz lazım. Sadat-ı kiram efendilerimizden Nur Muhammed Bedauni hazretleri (K.S) , Hindistan’da yaşamış kamil bir mürşid idi. Manevi halleri çok aşikardı, bir sohbetinde,

-“Sokakta fasıkla günaha dalmış kimse ile karşılaşmak kalpte zulmet meydana getirir” buyurdu.

Nur Muhammed Bedaûni hazretleri (K.S) bu silsilenin büyüklerindendi. İmam-ı Rabbani hazretlerinin torunu Muhammed Seyfeddin hazretlerinin de (K.S) halifesiydi. Bu veli zat, “Sokakta fasık, günaha dalmış bir kimseyle karşılaşmak kalpte zulmete sebep olur” buyurur. Buna göre halimizi düşünelim. O mübarek, talebeleri dışarıda günah işleyen biriyle karşılaşmışsa anlar ve onlara da söylerdi. Karşılaştığımız kişinin kötü halleri bize tesir etmiyorsa bu mübarek nereden bilecek? Demek ki tesir ediyor ama bizim kendimizden haberimiz yok.

İlgili Makaleler

Sarhoşun kendinden haberi olur mu?
Biz de günahların sarhoşuyuz, bu yüzden kendimizden haberimiz yok.

Peki, bu insanlarla sokakta karşılaşmak sana bu kadar zarar veriyorsa, ya onlarla oturup konuşur, yer içer, arkadaşlık ederse nasıl olur. O zaman zarar kat kat olur. Kalp kararmaya başlar, sofi bozulur. İşte o zaman insan tövbesinde duramaz. Sadatlar bunlara da ilaç bulmuşlar. Çok kolay, çok faydalı, çok tesirli ilaçlar bunlar.

Bu ilaç hayali rabıta. Hayali rabıta ne kadar büyük bir nimet. adap da gerektirmiyor. Yolda giderken, yemek yerken, yatarken, işinde çalışırken.. Her zaman yapabiliriz. Sanki mürşidimiz bastonuyla, cübbesiyle, sarığıyla yanımızda duruyor; hayalen böyle düşünüyoruz o kadar. Başka hiçbir şartı yok, bu kadar düşünmek yetiyor. Böyle yapınca ne oluyor? Onların ruhaniyeti hazır oluyor. Ruhaniyeti hazır olunca ne oluyor? Onların üzerine gelen rahmet, manevi bir şemsiye gibi bizi zulmetten koruyor. Zulmetten rabıtayla korunabiliriz

Ehl-i dünyadan uzak durmak

Şeyh Muhammed Senusi hazretleri 15. asırda Cezayir’de Tilimsan şehrinde yetişen mürşid-i kamillerdendir. Aynı zamanda hadis, kelam, mantık ve kıraat alimidir. Şeriftir; soyu Hz. Hasan’a dayanmaktadır. Bunun için “Haseni” denir, annesi tarafından da “Senus” isimli şerefli bir kabileye mensup olduğu için “Senusi” denilir.
Allame olan zatların şeyhi anlamında kendisine “Şeyhülallame” denirmiş. Yumuşak huylu ve çok sabırlı bir zat imiş; başkalarından, kendisini üzecek, incitecek bir söz duysa, buna kızmadığı ve gücenmediği gibi, yüzünü bile ekşitmezmiş.

– “İnsanın, yürürken bile kaba ve sert olmaması, önüne bakarak yürümesi, karınca gibi yerde bulunabilecek ufak bir canlıya bile zarar vermemek için dikkatli olması gerekir” dermiş.

Şeyhülallame Muhammed Senûsi hazretleri, miladi 1490 yılında vefat etti. Dünyaya düşkün olanlarla beraber bulunmayı, onlarla görüşmeyi ve onlara yakın olmayı hiç sevmezdi.
Bir defasında müridlerinden birkaçı ile birlikte bir yerden geçiyordu. Süslü elbiseler giyinip, süslü atlara binmiş bazı kimselerin oradan geçtiklerini gördü,

-“Bunlar da kim” dedi.
-“Bunlar, ahireti akıllarına getirmeyen dünyalık kimselerdir” dediler.
-“Böyle hallere düşmekten Allah’a sığınırım” dedi.

Ve yoluna devam etti. Derken bir müddet sonra yine bunlara benzer bir gruba rastladı. Bu sefer yolunu değiştirmek imkanı bulamadı. Onun için de, hemen bir duvarın arkasına geçti. Oraya gizlendi. Onlar geçip gidinceye kadar oradan çıkmadı. Şeyhülallame hazretleri, dünyaperest insanlardan uzak durur, onların verdiği hediyeleri kabul etmezdi.

Gafletin zararı

Gavs-ı Kasrevi hazretlerinin (K.S) halifelerinden Molla Ali bir gün bize,

-“İkram olsun diye komşu köyden kuru incir göndermişler. Bir tanesini ağzıma aldım, yiyemedim. Çok pis kokuyordu. Bunu götürün kilere koyun dedim. Kilere koydular, iki üç gün sonra aklıma geldi. O incirden getirin, nasıl olmuş bakayım’ dedim. Getirdiler, baktım o koku gitmiş” dedi. Daha sonra bize, “Sadatların nazarının olduğu yerde, hatme yapılan yerde; onların rahmetinden, tasarrufundan o zulmet temizlenir, böylece pis kokular gider” dedi.

Bakın, ehl-i gafletin, günahkarın cansıza bile tesiri oluyor. Bu tesir de bir şekilde kendini gösteriyor. Gördünüz mü gaflet ve zulmetin cansıza nasıl tesir ettiğini. İşte rabıtanın kıymeti bunun için. Yediklerimize içtiklerimize de dikkat edeceğiz. Rabıtalı yemek yiyeceğiz. Eskiden, bizim ilk tövbe ettiğimiz zamanlarda bize çarşıdan yemek yedirmezlerdi, yasaktı. Lokantadan filan yemek yiyemezdik, çok zararlıdır, derlerdi.

Bana arkadaşını söyle

Beraber olduğumuz insanlar, eğer namaz kılmayan kişilerse veya namaz kılıyor olsalar bile ehl-i gafletten iseler biz de onlara benzeriz. Ehl-i gaflet deyince konuşması, düşüncesi, aklı, fikri yalnız dünyevi meşgaleler dolu olan insanı anlamalıyız. Konuşurken her lafı paradır, düşüncesi hep alışveriştir; kalbi de hep dünya ile meşguldür. Allah Teala’yı hiç hatırına getirmeyen insan ehl-i gaflettir. Büyükler, “Bu kişilerle beraber olanın zararı, yine kendisi-nedir ve ona benzer” buyurmuştur.

Böyle kişilerle beraber olan, birlikte olduklarının fotoğrafını çekmiş gibi olurlar. Tabii ki içinin fotoğrafını çekerler. Dışı belki aynıdır, sakallıdır, beş vakit ehl-i salattır; ama içi gafildir. Bunun için sûfilerle beraber olmak lazımdır.
En zayıf sûfinin içersinde bile mürşidinin hatırı vardır. Seni görünce mürşidini hatırlatır, mürşidinin muhabbeti canlanır. Eğer sûfi, biraz da kuvvetli olursa bu sefer etrafına nur saçmaya başlar. Onun için sûfilerle beraber olmak her halükarda iyidir.

Ehl-i gaflet, zarardır. Onlardan uzaklaşamadığımız zaman da “hayali rabıta” yapmalıyız. Sanki mürşidimiz yanımızdadır. Çünkü onu düşününce sadat-ı kiramın ruhaniyeti hazır olur. O zaman oraya rahmet-i ilahiyye gelir. Hem onlar kurtulur, hem de biz kurtuluruz.

Tövbede sabit kalem olabilmek ve günahlardan vazgeçebilmek için, salih insanlarla oturmak lazımdır. Bunun yanı sıra günaha davet eden eski arkadaşları muhakkak terketmek gerekir. Çünkü nefis, nasihati kabul edip hidayet ve hakkaniyete döndüğü gibi, kötü işlere de imrenip şeytanın kandırmasıyla tekrar eski hayata dönebilir.

Doktor Ahmet ÇAĞIL

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu