Doktor Ahmet ÇağılMehmet IldırarTasavvuf Sohbetleri
Çok Okunuyor

Aşk Muhabbet Cezbe

Aşk Muhabbet Cezbe

Zikir ile kalp tasfiye olur. Rabıta ile terakki olur.” Seyyid Sıbgatutlah Arvasî [k.s]

Nefsin dizginlenmesi, ruhun muhabbetiyle olur. Ruh, kalpteki iman nuru harekete geçecek ki Allah’a cezbe ve muhabbetle coşsun. Ruh muhabbetle coştuğu zaman insanın diğer letaifi olan sır da Allah Teala’nın vahdaniyyetini yani birliğini ispatlamış oluyor. Artık insan bizzat Allah Teala’yı talep eder.

Eğer nefis olmasa her işimiz kolaydı. Ama bizi yönlendiren nefis olmayıp da Allah Teala’nın sevgisi ve muhabbeti olursa, o zaman işimiz ibadet olur. İşimiz kıymetli olur. Bizler ibadetlerimizi ne kadar sünnete uygun yapmaya çalışırsak, nefis de o kadar aciz olur.

İşte bu hastalıklardan kurtulmak insanın kendi aklıyla ve ilmiyle mümkün değildir. İlmiyle amel edebilmek için, insana ayrıca yardım lazımdır. Amel etse bile ihlas kazanabilmek için, aynca başka bir ilim daha lazımdır, işte bunun için mutlaka Allah dostlannın eline yapışmak gerekir Ontardan yardım görmek lazımdır.

İlgili Makaleler

Sadat-ı kiram efendilerimiz, bu kalbi tedavi ediyorlar, dünya sevgisinden kurtarıyorlar ve yine Allah Teala’nın sevgisini, muhabbetini o kalbe yerleştirerek insanı ilk yaratıldığı şekle, aslına döndürüyorlar. Böylece maksat hasıl oluyor, işte rabıta, bu manevi yardımı alabilmek için yapılır. Bunun için de kalpteki muhabbet tohumunu yeşertmek gerekir. Bunun yolu, bir mürşid-i kamile gönülden bağlanmaktır.

Rabıta, insana muhabbet aşılar. Nefse fırlatılan ilk ok, ilk vuruştur. Nefis, bu ilk vuruşla sendeler. İnsan o zaman kalbinde bir kuvvet hisseder. Ruh harekete geçer, ivme kazanır. Allah’ı zikretmek ister. Bu, Allah’ın kullarına ilahî bir ikramıdır. Müride verilen büyük bir sermayedir. Gavs-ı Hizanî hazretleri (K.S),

-“Rabıta terakki ettirir” buyurmuş. Rabıta, insana yol aldırır maneviyatını yükseltir. Kişiyi olgunlaştırır. İç alemini geliştirir.
Peki rabıta neden insanı ilerlettiriyor? Çünkü rabıta olmasa, insanın kabı büyümez. Manevi hali artmaz kap büyümezse küçük kalır. İnsanın daha çok kişiye faydalı olabilmesi için manevi halinin de çok olması lazımdır.

Hatme

Rabbü’l Alemin, dostlarının üzerine rahmet ve nurunu indirir. Biz de rahmet ve nurunun olduğu yere gidersek istifade ederiz. O vakit Allah bizi sever. İşte Allah’ın sevgisini kazanabilmek için içimizi temizlememiz gerekir. Allah’ın zikredildiği yere rahmet iner. Allah’tan başkasının isminin anıldığı yere ise zulmet iner. Yüce Mevla, sevdiğinin hatırına insanın içini temizler. Kalbimizi vermediğimiz zaman hasta sayılırız. Hastalığın çaresi ise ilaç kullanmaktır.

Manevi hastalıkların ilacı da Allah dostlarının verdiği reçetedir, işte bu ilaçlardan olan hatme yapılırken, ilahî rahmet yanımıza gelir. Günahlardan temizlenmemiz o zaman daha kolay olur. Hatme, Sadat-ı kiram efendilerimizin bize öğrettiği bir zikir şeklidir. Hatme, insanın içindeki günahları temizler. İnsana daha çok muhabbet kazandırır. Muhabbet alamayan kişi, kendi hatasından dolayı alamaz. Kişi tek başına da olsa hatme yapabilir/yapmalıdır.

Seyyid Muhammed Raşid Hazretleri de (K.S) hatmeyi, çamaşır makinesine benzetirdi ve;

-“Çamaşır makinesinin elbiseleri temizlemesi gibi hatme de insanın kalbini temizler” derdi.

Hatmenin faydasını şöyle bir misalle anlatmak mümkün: Bir insan (büyük günah hariç) zulmet ve gaflet ehli insanların meclisinde oturup kalksa, bu oturup kalktığı meclislerin sayısı iki bini de bulsa, hatmeye girmekle o meclislerin zulmetinden ve manevi pisliğinden kirlenen kalp temizlenir.

Hatmenin sadece bize değil, yapıldığı beldeye de faydası vardır. Ümmet-i Muhammed’in de menfaatine bir ameldir. Afet, deprem, savaş gibi pek çok hadiseyi savuşturur. Hatme, yapıldığı beldenin manevi bir sigortası gibidir. Şeyh Şamil hazretleri (K.S) Ruslar tarafından esir alınınca onlara, “Hacca gitmek istediğini” söylemiş ve serbest bırakılmıştı. Hacca giderken Ahmed Gümüşhanevi (K.S) yanına uğramıştı. Ahmed Gümüşhanevî (K.S), Şeyh Şamile;

-“Otuz yıldan fazla Ruslarla mücadele ettin ve onlara hep galip geldin. Ne zaman hatmeyi terkettin işte o zaman Ruslar’a esir düştün” buyurdu.

Biliyorsunuz kardeşler, bu yolda, yapılan hiçbir amel sevap kazanmak için değildir. Bilakis muhabbetin elde edilmesi içindir. Çünkü muhabbetin tahsil edilmesi de ihlası kazanmak içindir. Tasavvufta bütün gaye, müride ihlası kazandırmaktır.

Bu yolda asıl hedef; bir müridin, yaptığı her işi sırf Allah Teala’nın rızasını kazanmak için yapabilmesini sağlamaktır. Bunun da yolu muhabbeti elde etmekle olur. Onun için bir mürid, virdini, sevap kazanma düşüncesiyle değil de ilahî muhabbeti kazanmak için çekmelidir. Çünkü ihlas elde edilmeden sevaplar tam olmuyor. İbadetler makbul olmuyor. Üzerimizdeki günahlar buna engel oluyor.

Muhabbetin Olmaması

Esasında hiçbir mümin, muhabbetin aslından uzak değildir. Ama üç sebepten dolayı mümin muhabbetten ayrı düşer:

Birincisi, mümin kendini dünya meşguliyetleriyIe heder eder. Bu meşguliyet dostluğa aykırı olduğundan nefsanî şehvet ve lezzetlere dalar.
İkincisi, dostluğu daha fazla olanın marifetinin fazla olacağını anlamaz.
Üçüncüsü, zikri gerekli görmez, lüzumunu hissetmez. Bilmez ki kim, neyi çok severse onun zikrine dalar. Allah’tan başka sevgililerin zikri, Allah’ın zikrini unutturur. Kim, neyi zikrederse onun kölesi olur. Bu zamanda bizim ne kadar çok sevgilimiz var. “Futbol, siyaset, para, şöhret gibi..” Say sayabildığin kadar!

Evliyanın Muhabbeti

Evliyaullah, önce kendi nefislerini ıslah etmişler, tövbe-i nasuh ile tövbe etmişler, kamil olmuşlar, imandan marifete, marifetten muhabbete, muhabbetten ülfet ve ünsiyet makamına geçmişlerdir. Sonunda da Allah Teala’nın yeryüzündeki halifesi olarak insanların ıslah ve hidayetine vasıta olmuşlardır.

Evliyaullahın üzerine Allah muhabbetinin kokusu sinmiştir. Onun yanında duran, onun kokusunu alınca ondan aynlamaz. Mıknatısın, demiri, çiviyi çekmesi gibi… Bakın, mübarekler camiden çıkarken bütün millet, işi olan olmayan peşinden ayağa kalkıp ta evinin kapısına kadar onunla beraber yürüyor. Camiye gelirken de aynı. Nereye giderse bir sürü insan. Bu insanların çoğunun soracağı bir şey de yok.

Onların elinde değil Allah Teata’nın muhabbeti mübareklerin üzerlerine sirayet etmiş. Sirayet ettiği için de insanları mıknatıs gibi çekiyor. İşte bu hali anlamayan bazı ahmak insanlar da,

-“Bu şeyh dediğiniz kimse de senin gibi benim gibi bir adam. Neden gelip gidiyorsunuz ki bu kadar?” derler.

Aşk Muhabbet Cezbe

Gavs Seyyid Abdülhakim hazretleri (K.S) rahatsız olduğu için Ankara’ya gelmişti. Hızmetine de Seyda hazretlerinin halifesi olan, Molla Ahmed bakıyordu. Gavs hazretleri istirahate çekildiği bir vakit Molla Ahmed bana,

-“Gavs hazretlerine sorsana, ne yapmış da bu muhabbeti kazanmış? Devamlı Şah-ı Hazne’den bahsediyor. Ondan bahsetmediği bir an bile yok” dedi.

Gavs hazretleri (K.S), teheccüd namazına kalkmıştı. Biz bir şey demeden mübarekler Şeyh Ahmed-i Cezeri’nin (K.S) sohbetini yapmaya başladı (Şeyh Ahmed Cezerî hazretleri Cizre taraflannda bundan 700-800 yıl kadar önce yaşamış bir Hak aşığıdır. Bu mübarek zatın, Allah aşkı üzerine yazılmış kasideleri de vardır). Gavs hazretlerinin sohbeti bitince Molla Ahmed, “Kurban! Siz de Şah-ı Hazne’yi böyle seviyorsunuz. Sizde de aynı muhabbeti görüyorum. Siz ne amel yaptınız da bu muhabbeti hasıl ettiniz?” diye sordu. Gavs hazretleri,

-“Bize verilen vazifeleri yaptık, fırsat buldukça ziyaretine gittik. Kendimizi dinin esaslarına uydurmaya çalıştık. Allah da bize lutfetti” buyurdu.

Gavs Seyyid Abdülhakim hazretleri (K.S) bir seferinde çok hastaydı. Yataktan kalkacak hali bile yoktu. Camiye namaza dahi gelemiyordu. O gün Şah-ı Hazne’nin (K.S) bir sofisi mübareği ziyarete geldi. Gavs hazretlerinin yanina oturdu. Mübarekler onu görür görmez Şah hazretlerinin sofisi gelmiş diye hemen yattığı yerden doğruldu. Üzerinde hiçbir hastalık emaresi kalmadı. Saatlerce onunla konuştu. Biz zannettik ki iyileştj. Bu hal, Şah-ı Hazne’nin (K.S) sofisi evden ayrılıncaya kadar devam etti. Ne zaman o sofi evden ayrıldı, mübarek tekrar yatağa düştü.

Kardeşler! İşte muhabbet böyle bir şey. İnsanda muhabbet olursa hastalıklarını bile unutuyor, hiçbir şeyi kalmıyor. Çünkü muhabbet, ruhun gıdasıdır. Ruhun aldığı zevkin yaninda cesedin yani bedenin aldığı zevk ne ki..!

Muhabbet ehlinin etini de kesseler hiçbir şey hissetmez.

Makale Yazarları
Ahmet ÇAĞIL (Doktor Ahmet bey)
Mehmet ILDIRAR (Mehmet Yarbay)

Aşk Muhabbet Cezbe
Himmet
Mürşid ile Tevbeye Mecbur muyuz?
Vird Ne Demektir?
Cezbe Nedir, Ne Demektir? (1)
Seyda Hazretlerinin Bir Kerameti

Antika ve Porselen Tamiri | Antika Hastanesi

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu