Bir tutam muhabbet

Çalışmak ilahi bir emirdir

Çalışmak ilahi bir emirdir

Hak Teâlâ, bütün nimetleri insanlar için yaratmıştır. Nitekim,

“O Allah, yerde olanların hepsini sizin için yarattı” (Bakara 2/29) buyurmaktadır. Fakat bu nimetlerden yararlanmak için çalışmak gerektir. İnsan türlü ihtiyaçlarını karşılayabilmek için çalışmak ve çabalamak zorundadır. Bu ilâhî bir emirdir. Nitekim Cenâb-ı Hak,

“Gündüzü de çalışıp kazanma zamanı yaptık!” (Nebe’ 78/11) buyurmaktadır. Kazanç yolları çoktur.

İlgili Makaleler

“Biz sizi yeryüzünde yerleştirdik, orada size geçim vasıtaları yarattık, geçim yolları verdik” (A’râf 7/10) buyurulmaktadır.

İslâm’da bu yollardan birini seçip çalışmak müslümanın ayrılmaz bir vasfıdır. Müslüman hiçbir zaman tembel olamaz, boş duramaz. O, çalışmanın değerini ve yerini bilir. Yer üstü ve yer altı nimetlerinden faydalanmak için emek sarfeder. Nitekim,

“Yeryüzünü size boyun eğdiren Allah’tır. Öyleyse yerin sırtlarında dolaşın, Allah’ın verdiği azıklardan yiyin, sonunda dönüş O’nadır” (Mülk 67/15) buyurmaktadır.

Görüldüğü gibi Allah’ın, bizler için takdir ettiği rızıklara ulaşmak için, uyulması gereken temel esas çalışmaktır. Cenâb-ı Hak şöyle buyrulmaktadır:

“De ki: Çalışın, yapın! Yaptıklarınızı Allah da resulü de müminler de görecektir. Sonra gaybı da görülen âlemi de bilen Allah’ın huzuruna döndürüleceksiniz. O da size bütün yapmakta olduğunuz şeyleri haber verecektir” (Tevbe 9/105).

Çalışmadan başkalarının yardımını beklemek, onurlu müslümana yakışmayan bir tutumdur.

Alan Değil Veren Olmak

Rivayet edildiğine göre İbrahim bin Edhem ile Şakik-i Belhi (K.S), Mekke’de karşılaşmışlardı. İbrahim b. Edhem, Şakik’a,

-“Seni rızık temini için çalışmayı terketmeye iten sebep nedir?” diye sordu. Şakik (K.S),

-“Çölde yolculuk yaparken yerde kanatları kırık bir kuş gördüm. Kendi kendime, ‘Şu kuşun nereden rızıklandığına bir bakayım!’ dedim ve bir kenara saklanarak beklemeye başladım. Derken gagasında çekirge bulunan bir kuş belirdi ve çekirgeyi getirip kanatları kırık olan kuşun gagasına bıraktı. Bu durumu görünce ben de kendi kendime, ‘Şu kanatları kırık kuşa diğer bir kuşu sebep kılarak besleyen Allah Teâlâ, nerede olursam olayım beni de rızıklandırmaya kadirdir!’ deyip rızık temini için çalışmayı bıraktım ve kendimi tamamen ibadete verdim.” Bu ifadeler üzerine İbrahim bin Edhem (K.S),

-“Peki, sen neden o sakat kuşu besleyen sağlam kuş gibi daha şerefli ve üstün olmak istemiyorsun? Sen Resulü İlah’in (SAV), ‘Yukarıdaki (veren) el, aşağıdaki (alan) elden daha hayırlıdır!’ buyurduğunu işitmedin mi? Ayrıca her işinde en üstün ve yüksek dereceyi elde etmeye çalışmak, müminin alametlerindendir. Ebrâr (iyiler) derecesine ancak bu yolla yükselebilir!” dedi.

Bu sözler üzerine Şakîk, İbrahim b. Edhem’in elini öptü ve, “Ey İbrahim! Sen bizim üstadımızsın!” dedi.

Ancak insan rızkını temin için sebeplere yöneldiği zaman sadece bu sebeplere bağlanıp kalmamalı, neticeyi bundan ibaret sanmamalı. Fakat asıl rızkı verenin, bu sebeplerin ötesinde olan Mevlâ’sı olduğunu daima aklında tutmalı, bütün dikkatini ve nazarını ona dikmelidir. Bir hadis-i şerifte şöyle buyrulur:

“İnsanların en zengini olmak kimin hoşuna giderse, kendi elindekilerden çok, Allah Teala’nın katında olanlara güvensin. ”

Sanat Edinmek

İslâm, sanata da sanatçıya da önem vermiştir. Meslek ve sanat edinmeyi tavsiye etmiş ve sanatçıyı övmüştür. Bu sebeple kişi, dinin güzel gördüğü ve tavsiye ettiği sanatları öğrenmeli ve öğretmelidir. Haram ve şüpheli eşyalar imal etmekten de uzak durmalıdır. Dinin haram kıldığı şeyler, eğlence için yapılan boş işlerden uzak durmaya gayret etmelidir.
Resûl-i Ekrem de (SAV) müminleri bir meslek edinmeye teşvik ederek şöyle buyurmuştur:

-“Allah Teâlâ, kendisine bir meslek edinmiş (ve insanlara muhtaç olmaktan kurtulmuş) mümin kulu sever.”

Bu sebeple ilk dönem sûfîlerin hemen hemen tamamı bir meslek sahibiydi. İşi gücü olan, para kazanan, başkalarına yardım eden, hayır hasenat yapan, yoksulları ve yetimleri gözeten kimselerdi. Dilencilik bilmez ve hiç kimseye avuç açmazlardı. Dilenciliği çirkin görürlerdi, ama dilencilere bir şeyler vermeyi de ihmal etmezlerdi. Hatta onları çalışmaya, sanat edinmeye teşvik ederlerdi. Onların bu husustaki sözlerinden birkaç örnek nakledelim:

İbrahim el-Metbulî (K.S) şöyle demiştir:

-“Sanatı olmayan kişiyi sevmem. Zira herkesi dilenmekten kurtaracak şey, onun sanatıdır.”

Cüneyd-i Bağdadî hazretlerinin (K.S) fikri de şudur:

-“Almaktan çok vermekten hoşlanmayan bir kimsenin başka birinden bir şey alması doğru değildir.”

Ebû Süleyman ed-Dârânî de (K.S) şöyle demiştir:

-“Başkasının sağladığı nafaka ile ibadet etmen makbul bir ibadet değildir. Evvela nafakanı temin et, sonra ibadet et.”

Süfyân-ı Sevrî de (K.S) arkadaşlarına şöyle diyordu: “Aman sanat öğreniniz, idarecilerin kapılarına varanlar genellikle ihtiyaçlarından dolayı varmışlardır.”

Ne güzel sözdür:

“Bir merd-i bi-kar bin merd-i der-kan”

(Bir işsiz bin işi olanı işten eder).

Siraceddin ÖNLÜER
Çalışmak ilahi bir emirdir

Bu yazı Siraceddin Önlüer’in “Helal Kazanç” isimli kitabından alıntı olup tanıtım yazısıdır.

Rızkı helâl yollardan temin etmek ve helâl lokma ile beslenmek, son derece ehemmiyetli bir meseledir. Çünkü helâl lokma, insanlığın mihenk taşıdır. Altının kalitesi mihenk taşı ile test edildiği gibi, insanın kalitesi de helâl lokma ile test edilir. Haram lokma ise, hayatı zehirler, iman nurunu sündürür, kalbi karartır, manen ölmesine sebep olur. Dolayısıyla haram yiyen bir kimse, istese de ibadet edemez, ibadet etse bile zevk alamaz! Esasında helâl de haram da rızıktır. İkisi de gıdadır. Fakat biri şifadır, biri de zehirdir. Hz. Mevlana’nın (k.s) şu sözü bu meseleyi çok güzel ifade etmektedir: “Geminin içindeki su, gemiyi batırır. Geminin altındaki su ise, onu kaldırıp yüzdürür.”

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu