Hikayeler
Çok Okunuyor

Garip Hikayeler

Seyyid Ahmed Rıfai Hazretleri, insanların tiksinerek şehir dışına çıkardıkları uyuz, hastalıklı ve yaralar içinde bir köpeği görür.

Garip Hikayeler

Evliya Sabrı Dedikleri

Abdülvehhab Şa’rani Hazretleri (ö. 973/1565) anlatıyor:

Şeyhim Aliyyü’l-Havas’ın eşi, bazen kendisine üç ay veya daha fazla dargın dururdu. Bir defa da, kocası onun tavuklarına açık sudan içirdiği için bir ay kendisiyle konuşmamıştı. Yine bir gün yanlışlıkla karısının testisinden su içmişti de, kadın, adamın ağzını koyduğu yerden su içmemek için testinin o kenarını kırmıştı..

Bir sene eşiyle Hicaz yoluna çıkmışlardı. Kadın ise onunla küs duruyor, konuşmuyordu. Adam karısıyla birlikte Mısır’dan Hicaz’a yolculuk yaptığı halde, gidip dönünceye kadar aralarında bir söz dahi geçmemişti! Sonra kadın ölünce, cenazesinin önünde beyaz bir elbiseyle yürümüştü. Karısının ölüm hastalığında onun bana anlattığına göre, evlendiği günden beri elli yedi yıl boyunca, bir gece bile beraber uyumamışlardı.

İlgili Makaleler

İmam Şafiî Hazretleri, ahlâk güzelliğiyle tanınmış bir kişiydi. Bazı hasetçiler onu kızdırmak için gayret göstermişse de, bunda başarıya ulaşamamışlardı. Bir kere elbise diktireceği sırada terziye rüşvet vermişler, sağ kolunu elin zor gireceği şekilde daracık, sol kolunu da torba gibi geniş yaptırmışlardı. İmam Şafiî Hazretleri bu tuhaf elbiseyi alıp giyince terziye demiş ki:

“Allah senin hayrını versin! Sağ kol ağzını öyle daracık yapmışsın ki, rahat yazı yazmak için bana kolumu sıvama ihtiyacı bırakmadın. İçinde kitapları taşımam için sol kolu da pek bol yapmışsın!”

Cüneyd Bağdadî Hazretleri bir gün Cuma namazına giderken, üzerine balık yıkanmış kirli su dökerler. Tepeden tırnağa elbisesi bulaşık suyuyla ıslanır. O ise öfkelenmeden bu haline güler ve der ki: “Ateşe müstehak olan kimse su ile barıştırılmışsa, onun kızması gerekmez.” Sonra evine döner, elbisesini değiştirip namaza gider.

Mısır’da Ezher Camii komşularından bir Berberî müslümanın camide eşyası çalınır. Buna hayret eden temiz kalpli adam şöyle söylenir: “Yahudi ve hıristiyanlar camiye girmezler, müslümanlar da hırsızlık yapmazlar. Öyleyse eşyamı çalan kim?” Birisi ona: “Senin eşyanı fareler götürmüştür!” deyiverir. O da safiyane bir kanaatle: “Herhalde doğrusu budur” der.

Abdülvehhab eş-Şa’ranî, Levâkıhu’l-Envari’l-Kudsiyye (Beyrut 1998), s.261, 362, 383.

Canlı ve Cansızlara Şefkat

Şa’ranî Hazretleri anlatıyor:
Eşim Fatıma’nın bir gün vücuduna felç inerek ölecek duruma gelmiş, bütün duygularını kaybetmişti. Evdekilerle kayınvalidem, ondaki ölüm belirtilerini görünce bağırıp çağırmaya başlamışlardı. Onun hali beni de büyük bir ızdırap içinde bırakmıştı. Bu halde iken bir sesin şöyle dediğini duydum:

“Evdeki boş odaya gir. Duvar yarıklarından birinde bulacağın bir sinek var. Bir böcek onu sürükleyip yemek istiyor, sinek de bağırıp durmaktadır. Hemen onu kurtar, biz de seni ve eşini kurtarırız.” Derhal oraya girdim. Duvar yarığına kulak verdim. Gerçekten sineğin feryat seslerini duydum. Yarığın parmak girmeyecek kadar dar olduğunu gördüm. İnce bir dalı içeri sokarak sineği dışarı çıkardım ve onu yemek isteyen böcekten kurtardım.

Hemen peşinden eşim iyileşerek kendine geldi. Annesi de sevinç çığlıkları attı. Bu, benim başımdan geçen gerçek bir hadisedir.

Seyyid Ahmed Rıfaî Hazretleri, insanların tiksinerek şehir dışına çıkardıkları uyuz, hastalıklı ve yaralar içinde bir köpeği görür. O köpeği tedavi için kırk gün boyunca kırda ona hizmette bulunur. Yattığı yerin üzerine güneşten korunması için bir gölgelik yapar.

Hasta vücudunu yağlar, iyileşinceye kadar ilaçlamaya devam eder, gıdasını verir. Onu sıcak su ile yıkayıp güzelce temizler, iyileştirir. Ve der ki: “Allah Tealâ’nın kıyamet günü, ‘Sende mahlukatımdan köpeğe karşı bir merhamet yok muydu?’ diye hesaba çekmesinden korktuğum için bu hayvanla ilgilendim”

Aliyyü’l-Havas Hazretleri şöyle demişti: “Bir kimsenin insan ve hayvanlara şefkat ve merhametle davranmasının bir şartı da, cansızlara karşı davranışının, canlılara muamele gibi olmasıdır. Mesela bir su bardağını alıp bir yere koyarken, ızdırap duyma endişesiyle onu şefkat ve merhametle, yavaşça alıp koymalıdır.

Bir kere bardağı sertçe yere koymuştum da, bardağın “Ah!” diye inlemesini duymuştum. İşte o günden beri ben ele aldığım bir bardağı incitmeden, yumuşakça yere koyarım…” Bu zat duvar yarıklarındaki karıncaları da araştırır, un ve ekmek içi gibi yiyecekleri yuvalarının ağzına bırakırdı.

Levâkıhu’l-Envari’l-Kudsiyye, s.308, 309.

İlim Denizinde İmtihan

Bir gün Hasan el-Basri Hazretleri’nin (ö.110/728) meclisinde, ilim yazmada kullanılması için beş yüz mürekkep hokkası hazırlanmıştı. O sırada Hasan Basrî ilmiyle iftihar duygusu içinde şöyle bir söz sarfetmişti: “Bu mecliste hangi ilimden sorsanız, size o ilimden haber veririm.”

Bunun üzerine henüz sakalı çıkmamış zayıf bir genç değneğine dayanarak ayağa kalktı; hocasına şöyle hitap etti: “Efendim, söylediklerinizi işittik. Şu sivrisineğin işkembe veya bağırsakları var mıdır?” Bu beklenmedik soru karşısında Hasan Basri Hazretleri’nin rengi değişerek sarardı. Kendinden geçmiş, baygın bir halde meclis dışına taşındı. Üç gün sonra da vefat etti. (Küçük hatasından çok utanmış ve üzülmüştü.)

Zamanın büyük alimi ve kâmil şeyhi Muhyiddin İbnü’l-Arabi Hazretleri (ö.638/1240), başından geçen tuhaf bir olayı şöyle anlatır:

“Bir sefer Okyanusta gemi ile yolculuk yaparken dehşetli bir fırtına kopar. O ise dalgalanmakta olan denize şöyle hitap eder: “Sakin ol ey deniz! Çünkü senin üstünde bir ilim denizi vardır.” O anda tuhaf bir deniz yaratığı ortaya çıkıverir ve dile gelip ona der ki: “Senin sözünü işittik, bir de beni dinle:

Bir kadının kocası mesh edilse (şekli değişip başka bir mahluk haline girse) bu adamın karısı, kocası ölen kadın gibi ölüm iddeti mi bekleyecek (dört ay on gün), yoksa boşanmış kadın gibi boşanma iddeti mi (üç ay kadar)?”

Fıkıh kitaplarında yer almayan böyle garip bir mesele karşısında Muhyiddin Arabi Hazretleri ne diyeceğini bilemez. Deniz yaratığı ise ona: “Beni kendine şeyh-mürşid kabul edersen, ben sana bunun cevabını öğretirim.” deyiverir. Muhyiddin Arabî: “Tamam, kabul ettim.” deyince, o da şöyle mantıklı bir açıklama yapar: “Adam eğer canlı-hayvan şeklinde meshedilmişse, eşi boşanma iddeti bekler. Eğer cansız bir şeye çevrilmişse, ölüm iddeti bekler.” (Cevap gerçekten harikadır!)

Muhyiddin İbnü’l-Arabî Hazretleri, mürşidlerinden olan insanlardan, cinlerden, meleklerden ve hayvanlardan bahseden bir açıklamasında bu garip hikâyeyi anlatmıştır. Anlatılan bu ibretli olaydan sonra, hiç kimse onun ilmiyle övündüğünü duymamıştır.

Levâkıhu’l-Envari’l-Kudsiyye, s.511-12.

Yusuf YAVUZ
Garip Hikayeler

Antika ve Porselen Tamiri | Antika Hastanesi

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu