Tasavvuf Sohbetleri

Ehl-i Beyt ‘i Sevmek İmanın Alametidir

Sizi nimetleriyle rızıklandırıp gıdalandırdığı için Allah'ı seviniz. Beni Allah'ı sevdiğiniz için seviniz. Ehl-i Beyt'imi de beni sevdiğiniz için seviniz.

Rasulullah Efendimiz’in (s.a.v) ailesi ve evlatları, müminlerin anneleri, Hz. Fatıma, Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin (r.anhüm), Ehl-i Beyt’in şerefli fertleridir. Rasulullah Efendimiz’in (s.a.v) şerefli nesebi Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin vasıtasıyla devam ettiği için, onların kıyamete kadar gelecek olan evlatları da Ehl-i Beyit’in birer parçasıdır. Onları sevmek her müminin vazifesidir. Kalbinde azıcık da olsa, Ehl-i Beyt sevgisi bulunmayan kimse, Rasulullah’ın (s.a.v) sevgisinde samimi olduğunu nasıl iddia edebilir?

Allah Teala müminlere Rasulü’nün (s.a.v) sevilmesini farz kıldığı gibi, onun parçası olan ve kendisine inanan yakınlarının da sevilmesini, bu şekilde yüce Peygamber’in (s.a.v) rızasının kazanılmasını istiyor. Bir ayet-i kerimede şöyle buyrulmuştur: “De ki: Ben buna karşılık sizden akrabalık sevgisinden başka bir ücret istemiyorum..” (Şura, 23) İbn Abbas (r.a) naklediyor: Bu ayet-i kerime indiği zaman bazıları “Ya Rasulallah! Sevmemiz vacip olan bu yakınlarınız kimlerdir?” diye sordular. Efendimiz (s.a.v) “Ali, Fatıma ve onların çocukları Hasan ile Hüseyin” buyurdu. (Taberani, el-Kebir; Heysemî, ez-Zevaid)

Efendimiz (s.a.v), başka bir hadislerinde, onları dost edinenleri kendisinin de dost edineceğini, onlara düşmanlık edenlere kendisinin de düşman olacağını beyan buyurmuştur. (Hakim, Müstedrek; Taberani, el-Kebir)

İlgili Makaleler

“BUNLAR BENİM EVLATLARIMDIR”

Rasulullah Efendimiz (s.a.v), Ehl-i Beyt’in sevgisinin, kendisini sevmekten ileri geldiğini şöyle belirtmiştir: “Sizi nimetleriyle rızıklandırıp gıdalandırdığı için Allah’ı seviniz. Beni Allah’ı sevdiğiniz için seviniz. Ehl-i Beyt’imi de beni sevdiğiniz için seviniz.” (Tirmizi, Menakıb; Hakim, Müstedrek)

Allah Rasulü (s.a.v) torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin (r.anhüm) için, “Bunlar benim evladımdır; evladımın çocuklarıdır. Allahım, ben onları seviyorum, sen de sev. Allahım, onları sevenleri de sev!” diye dua etmiştir. Efendimiz (s.a.v), Allah Teala’nın emriyle bizden yakınlarına muhabbet etmemizi istiyor. Onun bu talebini kabul etmeyen bir mümin yarın kıyamet gününde ona hangi yüzle bakacak ve onun şefaatini nasıl umacaktır?

SEVGİLİNİN YAPTIĞI HER ŞEY SEVGİLİDİR

Sadık bir aşık demiştir ki: “Sevgilinin yaptığı her şey sevgilidir. Eğer senin Allah ve Rasulü için muhabbetin sahih ise, Hz Peygamber’in (s.a.v) Ehl-i Beyt ‘ini de seversin. Onları seveni de seversin. Herkesin imanı Ehl-i Beyt’e muhabbeti ile ölçülür.” (İbn-i Arabi, el-Futuhatü’l-Mekkiyye)

Ehl-i Beyt , Kıyamete kadar devam eder

Hz. Rasulullah Efendimiz (s.a.v) buyurmuştur ki: “Şüphesiz (ahirete) çağrılıp gitmem yakındır. Size iki büyük ve hukuku ağır emanet bırakıyorum. Birisi, Aziz ve Celil olan Allah’ın kitabı Kur’an’dır; diğeri de gözümün nuru Ehl-i Beyt’imdir. Allah’ın kitabı Kur’an semadan yeryüzüne uzatılmış (ilahi ve nurani) bir iptir. Latif ve Habir olan (her şeyi bilen Rabbim) bana bildirdi ki Kur’an’la Ehl-i Beyt’im ahirette Havz-ı Kevser’in başında bana gelene kadar birbirinden ayrılmayacaktır. Öyleyse sizler (size emanet ettiğim) bu iki şeyde bana nasıl halef olduğunuza (benden sonra onlara nasıl davrandığınıza) iyi bakınız; onların hakkını korumaya dikkat ediniz!” (Ahmed, Müsned; Taberani, el-Mu’cemu’1-Kebir; Tirmizi, Menakıb)

Ve başka hadis-i şeriflerde de Efendimiz (s.a.v.) buyurmuştur ki: “Sizin en hayırlınız, benden sonra Ehl-i Beyt’ime karşı en hayırlı davranan kimselerdir.” (Hakim, Müstedrek; Ebu Ya’la, Müsned)

“Ehl-i Beytimin sizin içinizdeki misali Nuh’un gemisi gibidir; ona binen kurtulur; uzak duran boğulup helak olur.” (Hakim, Müstedrek; Ahmed, Müsned; Taberani, el-Kebir)

“Allah Teala’nın korunmasını istediği üç hürmet (belirli haklar) vardır. Kim onları korursa Allah onun bütün din ve dünya işlerin korur; kim onları korumazsa Allah da onun hiçbir şeyini korumaz. Bunlar İslam’ın hürmeti, benim hürmetim ve akrabalarımın (Ehl-i Beyt’imin) hürmetidir.” (Taberani, el-Kebir; el-Evsat; Heysemi,
ez-Zevaid)

M.Saki El Hüseyni

Facebook sayfamız Twitter sayfamız

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu